13 Eylül 2012 Perşembe

Kelebek Etkisi ve Pamuk İpliği





Biliyorsunuz ya da bilmiyorsunuz; yerküre çok ısındı!

Küresel ısınmadan bahsetmiyorum; bu belki zâhire taşan belirti?! Elbette, mâverâdan zâhire nice sinyaller ulaşır, Mors alfabesiyle anlaşılması mümkün olmayan... 

Anlamak için iman ferasetinden nasibi olmak lâzımdır! Bunun zirvesi Kurânî Zekâ'dır!

Kader sahnesinde kozmosla kaosu ayıran, çok ince bir çizgidir. Belki, kaostan koruyan sınır pamuk ipliğiyle çizilmiştir ve belki kozmos bir kelebeğin kanat çırpışları karşısında korumasızdır?!

Bu "belki"lerden daha tehlikeli bir "belki" vardır! O da, kelebeğin ipliğin en zayıf noktasına konmasıdır!

İşte bu fesadın ve fitnenin had safhası, zirve noktasıdır!

Bana öyle geliyor ki, "Innocence of Muslims"  işte tam budur!

Öyle bir fesat, öyle bir fitne tasarlamışlardır ki, bir taraftan Resulullah'ın mânevi şahsiyeti başta İslâm'ın bütün kutsallarına bu filmle saldırmışlardır; üstelik 11 Eylül'de! Diğer taraftan, Libya'daki suikast ile İslam dünyasına yeniden terör isnat etmişlerdir! 

Ama hayır; ajitasyona hayır! Provokasyon ajitasyonla büyür!

Provokasyon onların işi; başka ne bekliyoruz ki?!

İftira, entrika, fitne, fesat, suikast, sabotaj, terör onların işi!

Böyle olmakla birlikte, kelebek pamuk ipliğinin zayıf noktasına konmuşsa, kaostan kozmosu kim ve nasıl korur?!

Bunun için, önce Kurân'da "kelebek etkisini" görmeli; kozmosla kaos arasında her şeyi tutan pamuk ipliğini hissetmeliyiz.

Meryem Sûresi'ne bakıyoruz. 90. âyet:

"O yüzden, neredeyse gökler çatlayacak; yer yarılacak ve dağlar toz duman olacaktı."

Kozmosu kaosa sürükleyecek bu şey ne olabilir acaba?!

Cevap için ve Kurân'da kelebek etkisini görmek için 88. âyete dönelim. 

"Ve Rahman oğul edinmiştir, dediler!"

89. âyet: "Gerçekten siz çok ileri gittiniz!"

91. âyet ise bir daha teyit eder: "Rahman'a çocuk isnad ediyorlar demek?!"

Nasıl; kâinatın dengelerinde pamuk ipliği hassasiyetinin varlığını sezebildiniz mi?? Kelebeğin kanat çırpışlarının göklere yerlere tesirini anlayabildiniz  mi?!

Şimdi; şu uğursuz filme dönelim!

Fragmanı kaç dakikalıktı bakamadım. Çünkü, ilk bir dakikada "kim kimdir"i anlar anlamaz dehşetle irkildim ve izlemeye son verdim. 

Bu "muzır" neşriyatın İslâm'ı hedef aldığı sözünü yeterli bulmuyorum. Çünkü, din -her ne kadar bağlıları bulunsa da- soyut bir kavram! Bu nevi neşriyat karşısında "İslâm'ı hedef alan..." etiketini biz kullandığımızda, otomatik olarak meseleyi küçültüyoruz! Oysa, mesele çok ama çok büyük! Çünkü, taammüden Hz. Muhammed Mustafa'nın mânevî şahsiyetini hedef alıyorlar! 

İşte bu çok ağır! İşte bu, kelebeğin pamuk ipliğine tünediği nokta! Koptu kopacak!! 

Küçük veya büyük kıyâmet çattı çatacak?!

Bir fitne, bir imtihan içine sürükledi Kader bizi! Ağır ve "onurlu" bir sorumluluk yüklendi İslâm  dünyasının omuzlarına! 

Resulullah'ın haysiyetine dokunan bu melanet karşısında "yetersiz/etkisiz/âciz" kalmak, kelebeği güçlendirir; ipliği zayıflatır! Bunun altında bütün dünya kalır!!

Peki, ne yapılmalıdır?!

MaşaALLAH, Sn. Muhammed Mursî ne yapılabileceğinin en mütekâmil örneğini, yerinde ve zamanında kararlılığıyla ortaya koymuştur! Bu mel'anete ilk olarak o "One Minute!" demiştir!

İnisiyatif, müslüman siyasi liderlerin/önderlerin/rehberlerin elinde ve dilinde olmalıdır!

Sokaklar bu işten uzak tutulmalı/kalmalı; camîler faal olmalıdır! 

Bu filmin şimdi ve gelecekte -her mecra ve medyada- yayınlanmasını engelleyecek uluslar arası hukuk tedbirleri ihmâle uğramadan ve âcilen alınmalıdır. 

Hukukun sağladığı imkânlarla bu filmin içinde/arkasında bulunan kişileri ve adresleri -İslâm ülkeleri başta dünyanın dört bir yanında- "istenmeyen adam" ilân etmenin yolları aranmalıdır! 

Uluslar arası nitelikte kuruluşlarımız, âcil gündemle bunun için toplanmalı ve Resulullah'a hakarete izin vermeyeceğimiz "ültimatom" mahiyetinde haykırılmalıdır!

İslâm dünyası, Resulullah'ın şerefini müdafaa hususunda "âciz" kalırsa; başka hangi konuda "mûciz" olabilir?!

Bu uğursuz film ve onun arkasına gizlenmiş entrika ve tuzak karşısında, kükremek şarttır! Ancak, sokaklar değil; önderler/liderler kükremelidir! Hukuk kükremelidir!! Aksiyon kükremelidir!!

Resulullah için kükreyemedikten sonra, yaşamanın ne anlamı var ve İslâm'ın ne faydası var?! Biz iman etmemişiz demektir?!*

Biz "müminler" değilsek; kozmosa ne gerek var?! 

Kelebek kımıldar; iplik kopar... KAOS!**

Neyzen Semazen

**Allah ümmeti Muhammed'i şahsiyet fukaralığından ve kötü âkıbetten korusun!

20 yorum:

Bülend SUNGUR dedi ki...

Merhaba,

Blog, maalesef yeni makalelere kapalı kalmaya devam edecektir. Dünyanın bu çok özel gündemi sebebiyle bu makaleyi kaleme almak şart olmuştur! Bu Peygamberimize karşı vefâ ve minnetimizin ifâdesidir! Kendisini, ehli beytini ve arkadaşlarını rahmetle, minnetle ve salâtü selamlarla anıyoruz. Rabbimiz bizleri onlara lâyık eylesin... Onları utandırmaktan muhafaza buyursun...

Selam,

N_S

Bülend SUNGUR dedi ki...

Kanaatimce, bu tezgahın bir numaralı hedefi ABD Başkanlık seçimleridir! Tezgah öncelikle Obama'yı hedef almaktadır. Maksat, kararsız seçmenleri diğer adaya yönlendirebilmektir.

Seçmenin bilinçaltına ulaşabilmek ve orayı kontrol edebilmek için 11 Eylül/İkiz Kuleler/İslam/Terör/Arap Baharı gibi ekilmiş tohumları sulamışlardır. Elbette, kanla! Seçmene "size şahin bir başkan lazım" mesajı verilmiştir.

Diğer taraftan kodlar tam yerine otursun diye, "elçi/elçilik" kavramı üzerine çalışmışlardır. Kendilerine göre bir "sanatları" (?) vardır ve zekâ/deha (!) sergilemekten büyük haz alırlar...

Şu uğursuz filmde (fragman) Resul'e (Elçi'ye) dil uzatmışlar ve bunun karşısına canına kast ettikleri süper gücün elçisini koymuşlardır. Maalesef, elçiye zeval olmuştur!

Bu tam bir 11 Eylül'dür; görselliği 2001'dekine benzemese de prodüktör aynıdır!!

Elbette "İnnehüm yekiydûne keyden ve ekîydü keydâ"... Tarık Suresi/15/16. âyetler

Selam,

N_S

Bülend SUNGUR dedi ki...

Eşyaya, insanlara, açık ve kapalı mekânlara zarar vermek suretiyle protesto sergilemek, ya celahetten ya art niyetten kaynaklanır!

Hukuku ve onunla çelişmeyen kanunları çiğneyerek bir itiraz sergilemek nasıl olur?!

İslâm'ın ruhuna vakıf müslümanlar hakikat için ayağa kalktıklarında bir tek çiçek dahi kırmazlar... Onlardan kimse incinmez! Onlar, onurları ve hakları için mücadele ederken, serseriler ve âvâreler gibi davranmazlar!

O müslümanlar hakikati haykırdıklarında bütün dünya söylediklerini duyar da bir tek kulak bundan muazzep olmaz!

Bize ne oldu da serseriliği müslümanlığın vasfı yaptık?!

Bize ne oldu da İslâm için kükremeyi "holiganlık"la karıştırdık!

Resulullah'ı müdafaayı da ayağa düşürdük ya; pes doğrusu!!

Gaflet ve cehatemizi, içimizdeki müfsitlerin oyuncağı yapma Ya Rabbi!!

N_S

Bülend SUNGUR dedi ki...

Makaleyi lütfen dikkatle okuyunuz ve Clinton'a atfedilen "ifade hürriyeti" argümanını esas alınız! Sonra, lütfen Kelebek Etkisi ve Pamuk İpliği'ni yeniden değerlendiriniz. Sonra, lütfen tedbir maksatlı önerilerimi tek tek muhakeme ediniz.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1100364&Yazar=EYUP-CAN&CategoryID=98

N_S

Bülend SUNGUR dedi ki...

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/21469667.asp

Bülend SUNGUR dedi ki...

http://dunya.milliyet.com.tr/google-beyaz-saray-a-resti-cekti/dunya/dunyadetay/15.09.2012/1596930/default.htm?ref=yahoo

Bülend SUNGUR dedi ki...

http://www.ntvmsnbc.com/id/25383873/

Bülend SUNGUR dedi ki...

CaricaTERROR/KarikaTERÖR

http://www.sabah.com.tr/Perspektif/Yazarlar/ozhan/2012/09/22/arap-bahari-filmi

Bülend SUNGUR dedi ki...

Maalesef, Ekim ayında -bu defa- Yüce Peygamberimizi hedef alan aşağılık sözler, ülkemiz vatandaşı bir kalem sahibinden geldi: S. Nişanyan!

Tam bir kepazelik örneği olan basit yazı ilgilenenlerin gündemine girdi. Mustafa Akyol, Etyen Mahçupyan konuyu köşelerinde detaylı olarak işlediler. Muhtemelen, başkaları da vardır?!

Twitter hesabımda ben de bir kaç uzun tivitle konuya dahil oldum. Uzun tivitleri, Nişanyan'a göndermiş olmama rağmen ve kendisi gönderilen sinkaflı tivitleri dahi rt yapıyorken, benden gelenleri nedense rt yapmayarak takipçilerinden sakladı?!

İşte o tivitler:

1) http://www.twitlonger.com/show/jkq0tj

ATEİSTE/DEİSTE HUZURLU YAŞAMA KILAVUZU

Ateist/Deist olanların şu "hastalıklı" durumları var: Herkesin nihayetinde ateist/deist olmasını bekliyorlar.

Bu imkânsız beklenti sizleri hırçınlaştırıyor! Başkalarının inanç hukukunu çiğnemek sizler için sakız çiğnemek kadar mübah!

Siz ateist/deistler, İSTİSNALAR HARİÇ aslında bu hukuktanımazlık ile o kadar "ukala" takılıyorsunuz ki, inananların Allah'a has saydıkları "her şeyi bilmek" kudretini kendinizde görüyorsunuz! Kendi inaçsızlığınızı başkalarına dayatmak gibi bir kudret vehmediyorsunuz kendinizde!!!

Tamam, yaratıcı/peygamber tanımıyorsunuz da, onlara inananları ve müminlerin kutsallarını hiçe saymak "hakkını" nereden alıyorsunuz!? İşte arıza, işte maraz burada!

Siz bu ukalalıkla, insanların ateist peygamberleri olmak istiyorsunuz aslında?! İşte bu yüzden, ateist aklı inanan akıldan üstün gördüğünüz için "narsizm" gibi bir illet etiketiniz oluyor!

Eğer yapabilirlerse, ateizm ile narsizmin arasını açmalarını tavsiye ediyorum ateistlere!

Bu münasebetle, insanlığa katkı sağlamak ve insanlığı "din" dahil her türlü "tehlikeden" (?) korumak isteğinizde samimi iseniz, önce narsizm ile aranıza mesafe koyabilmelisiniz... O vakte kadar sizin inançsızlığınız size, bizim inancımız bize!

Sizin kutsalınızın olmaması bizim kutsalsız olmamızı gerektirmiyor! Kutsallarımıza -inanç hürriyetinin tezahürü olarak- saygısızlıktan sakınmalısınız! İşe ABC'den başlamanız ve "nefret suçu" gibi felsefi kelamdan ziyade, "inanç sahiplerine ve kutsallarına saygı" noktasına gelmelisiniz!

Bunu beceremediğiniz sürece sizdeki narsist illetten "muzdarip ve mağdur" olmaya devam edeceğiz!

Yani, dindar bir dünyada yaşamaya bağlı olarak, sakın muzdarip ve mağdur rolüne soyunmayın! "Narsist" olanın aynı zamanda muzdarip ve mağdur olması imkânsızdır!

Düşünmeniz dileğiyle,

N_S
http://www.kuranizeka.com

Bülend SUNGUR dedi ki...

2) http://www.twitlonger.com/show/jkekov

DİNDARLARA ATEİST/DEİSTLERLE ANLAŞMA KILAVUZU

Ateist/Deistlerin "dînî olan ve alan" karşısında devamlı "hücumda" dindarların da devamlı "savunmada" olması enteresandır?!

Halbuki, bir dindarın ateist/deist karşısında savunma yapmak, izahta bulunmak, ikna ve ispata çalışmak gibi bir borcu yoktur! Bilakis, bunları yapmaya çalışmak, henüz dinin ruhanî ve ilmî boyutlarının bünyemizde arzulanan kıvama gelmediğini gösterir!

Ateist/deist, merak ediyorsa, eleştiriyorsa, beğenmiyorsa, varsın kendisi öğrensin! Değil mi ki sana "Bana da öğret!" demiyor?! Bilakis sana "Ben sana öğreteyim!" diyor?! Onu kendi çok bilinmeyenli denklemleriyle baş başa bırak! Bırak, kendi çözümsüz bilmeceleriyle kendisi uğraşsın! Neticede o kendisini "denklemler üstâdı" olarak görüyor!

Sen ona bir dindar olarak sadece şunu hatırlat! O da gerektiğinde...

"Benim "Kutsallar Sokağı"mda yolculuğum bana ait ve sokağımda sayısız "kutsiyet penceresi" var! Senin, "Ateist Sokak"ında yürüyüşün de sana ait! Yolun, sokağıma düşerse eğer; buyur misafirim ol! Ancak, bunun için lütfen kapımı tıklat nezâketle! Penceremi taşlama!! O pencere çok kırılgandır; bunu sen bilemezsin!

Kendi sokağına döndüğünde, istediğin kadar cam çerçeve indir! Bu senin ilgilendirir! Kendi sokağında, benim kutsallarım hakkında da istediğin kadar atıp tut! Ama bunu bana duyurma! Bunu duymam için "kutsiyet penceremi" taşlama!

Bunun için sana herkesin her yerde ihtiyacı olan iki şeyi tavsiye ederim: 1)USÛL 2) ÜSLÛP"

İşte, hepsi bu kadar!

Gerisi lâfı güzâf?!

N_S
http://www.kuranizeka.com

Bülend SUNGUR dedi ki...

Bu da ilgilenenler için kaleme aldığım son metin:

http://www.twitlonger.com/show/jl7m7v

ATEİST VE DEİSTLERİN İSLÂM İLE İMTİHANI

Bir zamanlar dünya, son 70 senede olduğu kadar entegre değildi! İletişim ve ulaşımın sağladığı entegrasyon bu seviyede değildi ve dünya bu kadar küçülmemişti.

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonda başladı bu küçülten entegrasyon! Seksenlerden sonra iyice hızlandı!

İşte o eski devirlerde, İslâm dünyası "İslâm kimlikli" siyasi, askeri, iktisadi gücüyle bölgesinde hep en "güçlü" oldu! İslâm'a düşman olanlar, bu "güç" karşısında düşmanlıklarını savaş meydanlarına taşıyorlardı! Savaşacak gücü olmayanlar, düşmanlıklarını muhafaza ederek ve fakat "Savaşma-Sıvış" esnekliğiyle hareket ediyorlardı.

Öyle bir devire ulaştık ki, neredeyse savaş meydanları tarih oldu! Bununla beraber, İslâm'ın geçmiş düşmanlarının yerini ve kînini onların mirasçıları devraldı...

Bu galiz ve marazi düşmanlık, genel olarak din ve dindarlık aleyhinde değil aslında! Yâni, İslâm Hz. Muhammed (a.s.)ve Kurân ile tamamlanmış olmasaydı; yâni Hıristiyanlık ve Yahudiliğin muharref yapılarıyla nâkıs kalsaydı; yâni din tamamlanmış olmasaydı, ateistlerin/deistlerin çoğunda görülen Hz. Peygamber ve Kurân hazımsızlığı asla görülmeyecekti!Öyle bir dünyada, ateist ve deistlerin din aleyhtarlığına veya düşmanlığına tanık olmayacaktık! İnkârlarına sadık kalmakla birlikte, dinlere ve dindarlara karşı şimdi İslâm'a ve müslümanlara karşı olduğu gibi düşmanlık/azgınlık sergilemeyeceklerdi.

Bu azgınlık ve düşmanlığın hakiki sebebini onlar tanımlayamazlar! Ama biz üstelik tam isabetle tanımlayabiliriz!

Çünkü, ateist/deist kalmak ve fıtratlarından yükselen sesi bastırmakta İslâm'dan, Kurân'dan, Hz. Peygamber'den dolayı zorlanıyorlar. Fıtrat, toprağın suya ihtiyacı gibi hakikate ihtiyaç duyuyor ve hakikatin kokusunu muhakkak alıyor! İşte, karikatür krizleri ve benzerleriyle sergilenen düşmanlığın arka planında, münkir nefisleriyle hakikati hisseden fıtratlarının çatışması var! Bu çatışma, geçmişin cenk meydanları yerine ateistin/deistin iç dünyasında yaşanıyor! Bu yüzden, azgınlık, öfke, taşkınlık had safhada! Sadece, önemli bir farkla!

O da, bu düşmanlığın artık kılıflanması, ambalajlanması gerekiyor! Entegre dünyanın kuralı bu!
"İfade Hürriyeti" kılıfı işte böyle bir ambalaj!

İç dünyalarındaki amansız savaşı dışarıya yansıtarak hafiflemeye muhtaçlar! Artık, karşılarında sıvışmaya mecbur kaldıkları bir "güç" bulunmadığına göre, dünya eski dünya olmadığına göre, yeni slogan ve taktikleri "Savaşma-Sataş!"...

İslâm'a sataşabilmek için Son Peygamber'e ve Kurân'a sataş!! Sataş! Sataş!!

İşte, meselenin özü, yalın hakikat budur!

Bu din düşmanlığından ziyade İslâm düşmanlığıdır!

Bu "İsa, Musa" düşmanlığından ziyâde "Muhammed" düşmanlığıdır!

Bu, Tevrat, İncil düşmanlığından ziyade Kurân düşmanlığıdır!

Bu iflah olmaz bir düşmanlıktır! Tam anlamıyla bir hastalıktır!!

Bu hastalığın ilacı, düşman oldukları hakikate teslim olmaktır! Başka da bir ilacı yoktur; bulunmuş değildir!

N_S
http://www.kuranizeka.com

Bülend SUNGUR dedi ki...

S. Nişanyan Twitter adresine son gönderdiğim uzun tivit:

Bakın! Normalde ve genelde mezbeleden uzak dururum. Foseptik kokusu aldığımda yolumu değiştiririm. Ancak, mâlum kepaze fragman ve tâkip eden günlerde bir Fransız mizah dergisinin "çizikleri" bu çağın insanı/müslümanı olarak beni o kadar rencide etti ki, bir de ülkemin içinde böyle bir gündemin oluşması/oluşturulması karşısında -mezbele de olsa, foseptik de olsa- kayıtsız/duyarsız kalmak mümkün olmadı!

Twitter'dan kaçsanız Facebook'a; ondan kaçsanız internet medyasına ve basına ve televizyona yakalanıyorsunuz ve gündem sizi kendisine esir ediyor. Hele hele kutsallarınızdan dolayı duygularınız tırmık tırmık tırmalanıyorsa...?!

Şimdi! Senin (âdetim "siz" hitabıdır) gerek mevzu yazılarını, gerek tivitlerini ve de televizyonda söylediklerini dikkatle takip ettim!

Çok açık biçimde, ne felsefî, ne tarihî, ne ilmî, ne ahlâkî ne de hukukî olarak söylediklerin/yazdıkların "ındî/afâkî" olmanın ötesinde mâkul ve muteber bir değerlendirme niteliği taşımıyor!!

Yâni, karşımda narsist duyguların şımarttığı ve mâkul ateistleri de rahatsız edecek bir "mukallit ateist" görüyorum. Yâni, ateizmde bile "muhakkik" olamamışsın! Ancak, buna rağmen "hakikat aşkı"ndan dem vurmaktan utanmıyorsun!!

O kepâze fragmanın her anlamda ucuzluğuna mukabil, senin iddialarının (mâlî, siyasi, cinsel menfaat/yalancılık)bahâda ağır olmadığını anlamak için "zeki olmak" yeterli! "Câhil olmak" mâni değil!!

Bu söz, umarım sana tanıdık gelmiştir?!

Görüldüğü kadarıyla, hiçbir kutsala saygın yok! Şu halde, "her aklı başında insan gibi ateist" olan sen, hiç olmazsa diğer "aklı başındalar" için, hiç olmazsa onları utandırmamak için USUL/ÜSLUP konusundaki tembihleri dikkate al!! Hiç olmazsa bunu yap!!

Bilmiyorum, "Hakikat Aşkı" dediğin ne menem bir şeyse, seni şu haklı dâvete icabetten alıkoyar mı??

Şimdi sözüm, tivitlerde gördüğüm "sinkaf"ların ve örtülü/açık tehditlerin sahiplerine!!

Eğer kutsallarımız üzerinden taciz edildiğimizde, tahrik edildiğimizde, sâdece hukuken/ahlâken değil, dînen de "meşrû" olmayan bir yoldan/usulden/üsluptan tavır ortaya koyarsak, kutsallarımızın bizi şekillendiren ruhaniyetiyle ters düşmüş oluruz!

Böyle bir yoldan "fitne" ile mücadele ne mümkün?! Bilakis, fitnenin bir parçası oluruz?! Fitneyi çıkaran kadar, fitnenin parçası olmak sûretiyle her anlamda mesul oluruz?!

Lütfen artık müminler, mensup oldukları İslâm'ın, tâbi oldukları Son Elçi'nin ve Son Kitab'ın eşsiz standartlarına uyum güçlüğü sergilemesinler!!

Bu "uyumsuzluk" hakikate gölge ediyor! İşte o zaman HAKİKAT, "gölge etme; başka ihsan istemem" diyor!!

LÜTFEN! LÜTFEN!

N_S

http://tl.gd/jm7b8d

Bülend SUNGUR dedi ki...

Yeni bir tweet daha! http://tl.gd/jnluci

Sn. Talha Medenî,

Sağolunuz! İzninizle, okuduğum diğer tivitlerinizden yola çıkarak birkaç şey daha ilave edeyim.

Hatırlattığınız, Kurân'ın bir benzerinin mahlukat becerileriyle gerçekleştirilemeyeceğini haykıran âyetler genelde "eserden müessire" gidebilecek evsaftaki insanlara hitap eder. Oysa, ateistlerin birçoğunun ilmen "eser:Kurân" değerlendirmesi yapabilecek evsafı yoktur!

Kurân'ın nâzil olduğu Kureyş kavminde, eserin Arap dilinin sınırları itibariyle ortaya koyduğu belağatı değerlendirebilecek buyük yetenekler vardı. Bunlardan biri Süheyl b. Amr'dı! Mekke'nin fethiyle birlikte İslâm'ı seçmişti. İki erkek evlâdı çok önceden İslâm'ı seçmelerine rağmen, Süheyl b. Amr'ın nefis bariyerini aşması; aklın ve gönlün verilerine açılması zaman almıştı. Bir başka ibretlik örnek ise Velid b. Muğire idi ki, bu zâtın dehâsına ait yazılıp çizilmiş birçok şey vardır. O da bütün dehasına rağmen, dehâsıyla analiz ederek hiçbir kategoriye sığdıramadığı Kurân âyetlerinin mûciz beyanlarına rağmen "her aklı başında insan gibi"(!?) bir türlü "ikna" olamadı!! Nitekim, hakkında nâzil olmuş ve onun yaşadığı gerilimi kare kare fotoğraflar halinde tasvir eden âyetler vardır!
Ne kadar bahtiyardır ki, Hâlid b. Velid babasının girdabından kurtulmuş ve hakikate ermiştir!

Dolayısıyla, anadili Arapça olmayan ve belki burada olduğu gibi uzmanlığı Türkçe üzerine olan bir ateistle diyalogta, Süheyl b. Amr'ın veya Velid b. Muğire'nin değerlendirmeye esas evsafını bulamayız?!

Eğer, karşımızda "eserden müessire" gidebilecek, arayış içinde bir ateist/deist varsa; ama Arap dili ve edebiyatına vukufiyet yoksa, bu doğrultuda sizin işaret ettiğiniz âyetlerin çağımıza bakan yönlerindeki araştırmaları ortaya koymakta fayda var! Meselâ, Sn. Halis Aydemir'in Simetrik Kitab'ı gibi...

Ancak, sizin de okuduğunuz diğer uzun tivitlerimde söylediğim gibi, istisnaların bozmadığı bir kaide var karşımızda! O da, ateist/deistlerin kâhir ekseriyeti bu durumlarını bir "ideoloji" olarak yaşıyorlar! Sizin işaret ettiğiniz âyetler ise ilmin peşinden gidebilecek özgür beyinlere/gönüllere hitap ediyor!! Oysa, bir beyin/gönül ideoloji ile kilitlendiğinde, ilmin gösterdiği istikametlere/hakikatlere körlük başlıyor!! Bu münasebetle, "eser" değerlendirmesi yapabilecek evsaf buharlaşıyor! Geriye sâdece yobazlık/bağnazlık kalıyor!

Dîni, ilimsiz anlayan dindar ne kadar sorunlu ve yerine göre "tehlikeli" ise, yaratılışı ve dîni "ilimsiz" inkâr eden ateist/deist/agnostik de bir o kadar sorunlu, arızalı ve tehlikeli!!

Karikatür/fragman krizleri bu iki uç noktanın birlikteliği/benzerliği üzerinden tezgâhlanıyor!!

Hakikate giden yol ilimden geçiyor; ne ideolojiden ne de fanatizmden?!

N_S

Bülend SUNGUR dedi ki...

29 Ekim'de S. Nişanyan bloguna gönderdiğim yorum! Henüz orada yayınlanmış değil! Aynı zamanda bu metni uzun bir tweet olarak da kullandım.

http://tl.gd/jql7mo


BE KARDEŞİM!

Herhalde, şu linkin paylaşılacağı en doğru adres burasıdır?!

http://www.islamic-study.org/

Elbette, ateistlerin istifade edebileceğine ihtimal vermem! Belki deistler, belki başka dinlere mensup olanlar ve bir de dînini lâyıkıyla tanımayan müslümanlar istifade eder!!

Yoksa, "Ebû Cehil/Ebû Leheb" inadını Resulullah kıramamış, biz mi kıracağız; ne mümkün?!

İnat mı ediyorsun; et kardeşim! Bildiğini mi okuyorsun; oku kardeşim! Ama insanların karşısına çıkıyorsan, delillerin çok sağlam olmalı!! En azından, tenkit getirdiğin adreslerin ellerinde bulunanlar kadar sağlam!!

Nerede, İslâm'a/Rasulullah'a/Kurân'a yöneltilen "eleştiriler" görsem, hepsinin kerâmeti cehaletten menkul!! O kadar mesnetsiz, o kadar kifâyetsiz itirazlar duyuyor ve okuyoruz ki, daha ilk satırda çöpe atıyoruz!!

Yok; yok! Şöyle terletecek seviyede senetli sepetli bir kelâm yok!!

Tabii böyle olunca, bu eleştirilerin "tahrik ve tahkir" maksatlı olduğunu hesaba katmak; göz önünde bulundurmak gerekiyor!!

İslâm'a sataşacaksanız biraz daha fazla ders çalışın be kardeşim!!

Sizlerin bu kifâyetsiz ihtirasınızdan iğrendik be kardeşim!!

N_S
http://www.kuranizeka.com

Bülend SUNGUR dedi ki...

Nişanyan, blogunda "Kurban sözcüğünün etimolojisine dair" bir yazı kaleme aldı. Yazının haberini Twitter'dan duyurdu. Kendisine, ufak bir düzeltme notu gönderdim. Verdiği "taşkın" cevap sebebiyle şunları da yazmak zorunda kaldım. İşte o uzun tweet!

http://tl.gd/jqu5e3

Efendi,

Haklısın; referans verirken âyet numarası yerine hataen sûre numarası yazmışım. "46" Ahkâf Sûresi'nin numarası... "28" âyetin numarası! Okurlarından özür dilerim.

Ancak, ateist olmayan okurlarının bu sürçülisanı TCK: 46 ile ilişkilendirerek buradan bir mizah üretebileceklerini düşünerek söylemeliyim; bu sadece ve sadece sürçmedir! "46"ya yüklediğim özel bir anlam yoktur!

Diğer taraftan, okurların şunu lütfen dikkate almalıdırlar! Rasulullah'a alenen ve taammüden hakaretâmiz cümlelerle saldıran sen ile yazışmalarımda aramıza iki şekilde mesafe koydum! 1)"Efendi" kelimesiyle... 2) "Sen" hitabıyla...

Sana, herhangi bir yerde "budala ve muadili" kelimelerle "hakaret" ettiğim olmadı!! Ancak, sen hemen "budala"ya bağladın ve dedin ki Ahkâf:28'de geçen "kurban" kelimesinin oradaki anlamı 'dostlar'... Buna istinaden bizi de "budala" saydın!

Şimdi düzeltelim!

1) Senin yazının başlığı ve içeriği "Kurban sözcüğünün etimolojisine dair" değil mi?

Böyle ise, bu nasıl bir etimolojik inceleme ki, bir kelime farklı bir adreste farklı bir anlam taşıdığında "yok" sayılıyor!!

2) Ayrıca, yazıdaki cümlen şu değil midir? "Kurân'da 'kurban' sözcüğü iki kere geçiyor!"

Dolayısıyla, sana "Hayır; bir hata olmuş... 3 kere geçiyor!" denilmesinde nasıl bir "budalalık" olabilir?!

3) Ahkâf:28'deki "kurban" kelimesinin oradaki anlamı "dost/lar" değildir! Meal yazarları arasında böyle bir tercihte bulunmuş olan varsa, o da yanlış kelime kullanmış demektir!

Sonuç olarak, senin bana "budala" diye hitabından -Rasulullah'a mâlum hitabın sebebiyle- haksız da olsan çok rahatsız olmam! Çünkü, şahsıma yapılmış hiçbir hakaret beni Rasulullah'a yapılmış haksızlık ve hakaret kadar rahatsız edemez!! Bu imanımın bana yüklediği ahlaktır! (Ahzâb:6)

Bu ahlâka istinaden, senin edepsizliğin karşısında kendisine hâkim olamayan ve ağzını sinkaflarla kirleten müslümanların hâli pürmelâlinden de muzdaribim!

Umarım, RT yapmayı unutmayarak, okurlarını şu yazdıklarımızdan mahrum etmezsin?!

N_S
http://www.kuranizeka.com

Bülend SUNGUR dedi ki...

Uzun zamandır, tivitlerimi görmemezlikten gelen S. Nişanyan, son olarak açtı ağzını, yumdu gözünü... Twitter'da bana son yazdıklarına mukabil şunları söylemeye mecbur kaldım!

http://tl.gd/jr25rc

"Budala"dan sonra bir de "Zurnazen" öyle mi?! Bütün bunlar, kafandaki "müslüman profili"ne hiç uymayan; A kalite bir insan/müslüman görmenin hazımsızlığından olmasın?!

Demek, senin bu hazımsızlığına biraz daha yüklenecek olsak, tivitlerini rt yapmaktan çok hoşlandığın "sinkaflı müslümanlar" gibi sen de "sinkaf aşamasına" geçeceksin, öyle mi?!

Belki de, teröristler hatta dinci teröristler gibi celâlinden şiddet doğacak, öyle mi??

Öyle ya "ateist karınca incitmez" diye ilâhî kaide mi var??

Doğru, onlar sadece provokasyon yaparlar... Nasıl olsa, karıncayı incitecek "câhil" müslümanlar bulunur, değil mi?!

Doğru, onlar yüzde 98'i nüfusa müslüman kayıtlı bir ülkede öyle yüksek tonajlı konuşur, öyle ahkâm keserler ki, yüzde 98'in bu kibir karşısında aşağılık kompleksine kapılması gerekir, değil mi??

Doğru, yerimi bilmeyi unutmuşum! "Budala ve zurnazen" olduğumu unutmuş; yüzde 98'in çokluğunun hikâyeden/hükümsüz çokluk olduğunu unutmuşum!!

Hey gidi ateistler!!

Bu dünyada yüzde/binde/milyonda kaç kişisiniz bilmiyorum!! Ancak, şu hiç beğenmediğiniz peygamberlerden öğreneceğiniz çok şey var!!

Binlerce yıl geçti; onları yüz milyonlar tâkip etti de , sizleri kimler tâkip etti?!

Tâkip edilmeye, dünyaya istikâmet vermeye, dünyaya bir şeyler vermeye değer neyiniz var??

Sakın, bu husus "zurnanın zırt dediği yer" ve sizler de "zurnanın son deliği" olmayasınız???

Sakın, benim zurnazenliğim bundan mütevellit olmasın?!

N_S
http://www.kuranizeka.com

Bülend SUNGUR dedi ki...

Nişanyan'ın "öfke, cehalet, terbiyesizlikle malül" diyerek blogunda yayınlanmadığı ve sildiği iki mesajımı neredeyse unutuyordum...

Silinen bu iki mesajı da paylaşmak istiyorum. Umarım, bu yazdıklarımı okurken, içindeki "öfke/cehalet/terbiyesizlik"i bulmakta güçlük çekmezsiniz...

A) http://tl.gd/jr035e

Nişanyan blogundaki bir yorumcu vesilesiyle...

Âkif'in 30 Ekim tarihli ilk yorumuna cevaben:

Blogta, başka bir başlık altında "Öf be Âkif!" diyerek başladığım bir mesajım henüz yayınlanmadı! Umarım, silinmemiştir. Zira, içinde birçok faydalı adresin linkleri vardı! Hakikat eleştirisi yapanların samimiyeti kadar istifade edebileceği türden adreslerdi...

Benim prensibimdir, ateistlerle İslâm'ı tartışmam!! Dolayısıyla, şimdi ve sonra yazacaklarım "İslâm'ı tartışmak/savunmak" kategorisinden değildir!

Ancak, bu nevi yazışmaları okuyan birçok insanın bulunduğunu ve onların içinde bütün samimiyetiyle -önyargısız olarak- bir şeyler öğrenmek isteyenleri hesaba katarak, senin şu miras/matematik hatası iddiana ilişkin samimi okurlara hitap etmek isterim!

1) Âkif, şu linki adres göstermiştir: http://sargon.blogcu.com/kuran-da-matematik-hatasi/2843699

Adresteki iddiaların altında, yorumlar bölümünde Sn. Fereç Hüdür'ün mufassal analizi bulunmaktadır. Kurân'da ilgili mevzuda iddia edilen hatanın varlığından emin olanlar da, şüphe duyanlar da önce Fereç Hüdür'ü okumaladırlar...

2) Muhtelif niyetlerle Kurân'ı tetkik/tenkit edenler, eğer bir ideolojinin esiri değillerse, hakikat arayışındalarsa, ilmî objektiflik ve metodoloji olarak yeterlilik şartlarını haizlerse, çok şükür -özellikle günümüzde- Kurân üzerine muhteşem yeni çalışmalar yapıldığı için şanslıdırlar! Kaynak araştırma bulmakta zorlanmayacaklardır!

İşte miras/matematik konusunda da böyle bir son çalışma vardır: Enki Yayınları'ndan çıkan "Kurân'da Hata Yok" isimli kitabın yazarı Doç. Dr. Halis Aydemir'dir!

http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=599740&sa=122898649

Hâlis Bey'in bahsi geçen kıymetli eserinin İngilizce versiyonuna, kendi sitesinden ücretsiz olarak ulaşılabilir.

http://www.quraniclesson.com/no-error-in-qur-an-division-of-inheritance-according-to-quran/

Bütün bunların Âkif ve benzerleri için bir anlam ifade etmesi imkânsız! Zâten sözümüz onlar için değil; onlar vesilesiyle başkaları için...

Ne güzel söylemiş rahmetli Yûnus Emre:"İliiiim ilim!Bilmektir!/İlim kendin bilmektir! Sen kendini bilmezsin!/Bu nice okumaktır?!"

Bülend SUNGUR dedi ki...

B)http://tl.gd/jr0kg6

Nişanyan blogunda, Âkif adlı veya rumuzlu kişiye hitaben ikinci mesajımız:

Âkif!

Kurban bahsinde, senin yorumuna yanıt olarak biraz önce bir şeyler ekledim. Eğer, o cevabımı okumadıysan, şimdi yazacaklarımdan önce onu okumanı tavsiye ederim!

Şimdi, bu röportaj altında da sana ait 27 Ekim tarihli iki adet yorum görüyorum. Tahmin ediyorum, dün "Öf be Akif!" diyerek bu röportaj altına mesaj yazmıştım. Ancak, hâlen yayınlanmadı; belki de silindi!!

Buradaki yorumlarında gördüğüm şeyler sebebiyle ve sana "Öf be" demiş olduğumun altını çizerek birkaç cümlemiz daha sadakamız olsun!

Bir bloga yorum yazmak kolaydır, Âkif!

Çoğunlukla, ilmî denetim yoktur ve çoğunlukla ilmî kalite aranmaz! Bu münasebetle, sanal dünyanın sosyal paylaşımı, aslında paylaşımın çokluğuna rağmen artan oranda antisosyal (sosyopati) belirtiler taşır.

Bu mecrâda görülen antisosyal kişiliğin bana göre en belirgin vasfı, "sınırsız/kuralsız/fütursuz" ahkâm kesme cüretidir!

Bu yüzden Âkif, sana daha önce "Öf be!" derken ve şimdi uzun uzun izahta bulunurken söylediğim şey hep aynıdır!

Sıralayalım...

1) Görüşlerinizin ilmî derinliğini ancak metot bilgisiyle ölçebilirsiniz... Metot öğrenin!

2) Eğer ateistseniz, İslâm ve diğer dinlerle sizin işiniz olamaz! Düşünün ki, bütün dinler insan uydurması olsa, dinler hakkındaki bütün iddialarınız doğru olsa, bu ateizmi haklı çıkarmaz! Ateistliğinizi aklamak ve savunmak için dinlerin yalan olduğunu ispatlamak zorunda olduğunuzu size kim söyledi?! Sizlerin bir ateistlik müdafaası yapmanız gerekmektedir ve bu din karşıtlığı üzerine bina edilecek bir müdafaa değildir/olamaz! Sizin din ile irtibatınız, dînî alandan sizin ateist görüşlerinize yöneltilecek eleştirilerle sınırlıdır sâdece!!

3)Yukarıda söylediğim antisosyal kişilik (sosyopati) vurgusuna dikkat!Çünkü, yukarıda sana ait öyle cümleler var ki, onlara tek tek ve ciddiye alarak cevap yazmak akıl işi değil! Sen Ay'da mı yaşıyorsun kardeşim?!

4)Benim yazdıklarımı bir defa değil bin defa okusan değer kardeşim!

N_S
http://www.kuranizeka.com

Bülend SUNGUR dedi ki...

http://tl.gd/jrn9r6

KURÂN TENKİTLERİNDE KİFAYETSİZ İHTİRAS ve İLMÎ LİYAKAT

ABD'de üretilen provokasyon rüzgarını arkasına alarak, çirkef/çamur bir üslup ile Ekim ayında ülke gündeminin sayısız maddesinden biri olmayı başaran etimolog, "kutsal vazifesine" (!) şevkle (?) devam ediyor...

Bu şevkin "siyasi, mâlî, cinsel menfaatler" içerip içermediğini bilemiyoruz?! Bunu zaman gösterecek!

Ancak, "zaman" geçen 14 asır boyunca Kurân'ın eşsizliğini, objektif nazarlara sayısız ilmî ispatlarla göstermiştir ve "gösteri" devam etmektedir!

Kurân üzerine özel araştırmaları olan ve çalışmalarını İslam dünyasının Kurân'ı yeniden keşfetmesi gerçeği üzerine kurgulayan serbest bir araştırmacı olarak, şunu en başta söylemeliyim: Kurân'ın "beşer aklının ürünü" olduğunu iddia edenler dahi, 1400 senede, Kurân'a başka bir beşerin dahli olduğu yönünde en ufak bir delile sahip değildirler! Yani, Kurân'da -sonradan müdahale ile- tahrifat olmamıştır! Yani, kelime kelime, âyet âyet -hatta bazı kelimelerin farklı telaffuz ediliş seçenekleri dahi- Mushaf+Hıfzu Kıraat şeklinde 21. asra taşınmıştır! Bu muazzam ve benzeri görülmemiş bir korumadır!

Şu halde, karşımızda ama benim gibi bir mümin için "vahiy ürünü bir kodeks", ama -iman bir yana- objektif bir ilmi tetkik için "tarihi bir kodeks" mevcuttur. Dili Arapça'dır! Arapça'nın "nev'i Kurân'a münhasır" özel bir versiyonudur!

Bu münasebetle, Kurân'ın kutsiyet/beşerüstülük/îcaz tetkik ve değerlendirmeleri asla tercümeler ve ikincil eserler üzerinden yapılamaz! Araştırmacıların çalışmalarını bizzat orjinal kodeks üzerinde yapmaları ilmen şarttır! Bu nevi tetkiklerin, burada izah edilemeyecek kadar çok yönlü yapılması gerektiğini, bilmem söylemeye gerek var mıdır?!

Öyleyse, artık yavaş yavaş sözü bağlama noktasına gelelim.

Yukarıda, bahsi geçen "etimolog"un son yazısını gözden geçirdim...

Ref: http://nisanyan1.blogspot.com/2012/10/swami-saraswatinin-islam-elestirisi-ksm_31.html

Bu yazının ilk bölümünü de sabırla okumaya çalışmıştım ; ancak daha başta, "Besmele eleştirisi"nde pes etmiştim.

Bu ikinci yazıda da, maalesef satır satır okuyamadım. Çünkü, her bir satırda gördüğüm ilmî kifâyetsizlik -benim gibi konuya hâkim bir insan için- tahammül edilir seviyede değil!

Dikkat edin ve en baştan itibaren söylediklerimle birlikte değerlendirin lütfen! Kurân'a ilmen tenkit getirilmesine karşı çıkmıyorum! Bunun kifâyetsiz bir ihtirasla yapılmasına karşı çıkıyorum!!

Dolayısıyla, beynim çekeceği eziyet sebebiyle midemi perişan edecek olmasaydı, belki bu eziyete katlanır ve "Hindu+etimolog" ortak yapımı müsveddeleri, geri dönüşümü mümkün olmayacak surette çöpe gönderirdim.

Bu yüzden, herkes kendi dersini iyi çalışmalı; yetersiz kaldığı/kalacağı alanlarda ahkâm kesme şehvetinden hicap duymalıdır!!

Tabii bu sözüm iz'an sahiplerinedir! Yoksa, narsist sosyopatların bizi anlamalarını bekleyecek kadar gerçeklerden kopuk değiliz!

Saygılarımla,

N_S
http://www.kuranizeka.com

Bülend SUNGUR dedi ki...

Nişanyan gündemi üzerine yazdığımız daha bir çok metin var... Onları henüz yorumlar zincirine eklemedim...

Ancak, şimdi hassasiyetlerimizin, üstüne basarak, altını çizerek vurguladıklarımızın ne derece isâbetli olduğunu ortaya koyan bir başka kepâzelik gündeme düştü... Yine, Charlie Hebdo isimli kahpe dergiden... "Özrü kabahatinden büyük" bir açıklamayla gelen kahpelik yüklü yeni bir şarlatanlık!!

Habere bakın lütfen!

http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/01/130102_charlie_hebdo.shtml

Selam,

N_S