30 Temmuz 2013 Salı

Ya Selsebîl Ya Sersefîl - III



Değerli Okur! Makalenin II. bölümüden sonra, her şeyi hazır III. bölümü kaleme almak -maalesef- vakit ayırmaya mecbur  kaldığım farklı gündemler sebebiyle gecikti... Merakla bekleyenler varsa, sayıca çok olduklarını zannetmiyorum; kendilerinden bu gecikme sebebiyle özür dilerim! Allah nasip ederse, bu çok önemli son bölümü ilk fırsatta kaleme alarak ilginize ve bilginize takdim edeceğim. Saygılarımla.

14 Mayıs 2013 Salı

Ya Selsebîl Ya Sersefîl - II



Hz. Ali'nin "sel sebiylen ileyhâ" diyerek konuya açıklık getirdiğini ve görüşümü teyit ettiğini söylemiştim. 

Yani, rivayete göre Hz. Ali âyetteki Selsebîl'i (İnsan:18) "sel/sor + sebiylen/bir yol" kelimelerinden oluşan birleşik isim saymıştı. Bu sözcüğü üreten fiil cümlesi  "Ona (ileyhâ) giden/götüren bir yol sor!" anlamını taşıyordu...1


Literatür 


QQ (Kurânî Zekâ) perspektifinden bu sözcüğün formasyonu2 hakkında tereddütüm kalmamıştı. 

Fakat,  bin yaşını çoktan aşmış literatürün -bir çok İslâmî mevzuda olduğu gibi- Selsebîl'in formasyonu hakkında tereddütleri vardı. Hz. Ali'ye atfedilen yukarıdaki görüş  savunmasız bırakılmıştı! 

Tefsir alanında üstâd/imam sayılan müfessirler3 başta,  Şii müfessirlerin4 yazdıklarına tek tek müracaat ettim.

Sünnî ulemâdan Şii ulemâya ve müfessirlerden kâmûs (sözlük) sahiplerine doğru gerçekleştirdiğim incelemede izaha muhtaç bir manzara gördüm.

Tahmin ediyorum, Selsebîl özelinde bu izâhı ilk defa biz yapmış olacağız...

Her şeyden önce, Sünnî müfessirlerin kaydettiği Hz. Ali atıflı rivayet Şii müfessirler tarafından sahiplenilmemiş. Onlar bunun lafını bile etmemişler! Bu durumun, Şiilerin esas aldığı bir hadisle ilgisi olduğu çok açık! 

Şii külliyâtındaki hadîse göre, Peygamber Efendimize verilen beş şeye karşılık Hz. Ali'ye de beş paralel şey verilmiştir. Buna göre Kevser Peygamberimizin, Selsebîl Hz. Ali'nindir! 

Herhalde,  böyle olunca başkaları için  "o Cennet pınarına götüren bir yol sormanın"  anlamı kalmıyor olmalı?! 

Bu hadîse Kâşânî'nin5 tefsirinde yer vermesi, Kummî6Tûsî7 ve Tabersî'nin8 ise hiç temas etmemesi, beni Şii hadis külliyatını taramak külfetinden kurtardı. Çünkü, bu dört isim aynı zamanda Şii hadis literatürünün önde gelenleridir.  Hadiste konumları, bizdeki Buhârî/Müslim gibidir!

Selsebîl'e dair dilbilim açısından ortaya konulmuş diğer önermeler, Sünni ve Şiilerde ortaktır...

Buna mukabil, Sünnî müfessirlerin kaydettiği Hz. Ali rivâyetinin, Arap dilinin meşhur sözlüklerinde de dışlandığını söylemek durumundayız! 

Meselâ, İbn Manzûr9 Selsebîl hakkında Hz. Ali'ye ait hiçbir kayıt düşmezken, direkt olarak Ebû Câfer Muhammed bin Ali'nin şöyle dediğini nakleder: " ... kim  bunu  'pınar için Rabb'ine bir yol sor' diye tefsir ederse, bu caiz görülemeyecek bir hatadır."

Tâc'ul-Arûs'a10 baktığımızda Ebû Câfer'in On İki İmam'ın beşincisi Muhammed El-Bâkır11 olduğunu anlıyoruz.  Yâni, Hz. Ali atıflı bir rivayetin reddi onun torunlarından birine dayandırılıyor! 

Ancak, Tâc'ul-Arûs'da -Lisan'ul-Arab'dan farklı olarak- Muhammed El-Bâkır'a ait görüşün  reddiye içeren yukarıdaki kısmına nedense yer verilmemiştir?! Sâdece, görüşünün birinci kısmı şöyle aktarılmıştır: " ... bunun anlamı Selsebîl'in boğazla (pharynx) gırtlak (larynx) arasında hissedilen yumuşaklığıdır."

Diğer taraftan, Selsebîl için sözlüğünde12 fazla mâlûmat vermeyen Fîrûzâbâdî'nin, tefsirinde13 yine sözü kısa tutması ve fakat Hz. Ali rivayetini esas aldığını göstermesi  dikkat çekicidir! 

Kendi hadis kaynaklarımıza gelince, dikkatli ve detaylı bir incelemeye rağmen Selsebîl'in formasyonuna ışık tutacak bir ipucu göremedim, bulamadım! Ancak, El-Askalanî'nin14 Sahihi Buhari şerhinde düştüğü notu  paylaşmalıyım. 

İbn Ebî Hâtim'in İkrime'den aktardığına göre, Selsebîl'in sarfa (çekim/büküm) uğramış/müsait yapısı özel isim sayılmasına mâni olmuştur. Ayrıca, emir fiil ve tümlecinden oluşan ayrık bir ibâre olduğu iddiası da kabul görmemiştir. 

Anlaşılıyor ki, İkrime'nin altını çizdiği ve itiraz ettiği husus sel+ sebiylen açılımının cümle içinde bir yan cümle olarak değerlendirilemeyeceğidir! Bu önemli ve haklı bir itirazdır! Daha sonra tekrar değerlendireceğiz.

Ama nihâyetinde, Hz. Ali'nin Selsebîl konusunda haklı çıkacağını, gelecek satırlarda hep birlikte göreceğiz. Ayrıca, Kevser'e paralel Selsebîl'i Hz. Ali'ye hasreden rivâyetin "uydurma" olduğundan ne kadar eminsem, Selsebîl'in birleşik sözcük (compound) olduğunu ortaya koyan görüşün Hz. Ali'ye aidiyet ihtimalini o kadar güçlü görüyorum! 

İlim şehrinin kapısı Hz. Ali'nin zirvedeki QQ'sundan daha farklı bir şey bekleyemezdik zâten! Onun soyundan gelen başımızın tâcı imamlarımızın15 ise bu konuda farklı düşünebileceklerine ihtimal vermiyorum! Unutmayalım ki onlar Peygamberimizin (ass) torunlarıdır! 

Selâm olsun onlara! 


Bir tutam zencefil


Selsebîl verilerinin literatürde  üç eksene oturduğunu söyleyebiliriz.

  • S+L+S/selise/سَلِسَ ve S+L+S+L/selsele/سَلْسَلَ fiillerine bağlı morfolojik/semantik önermeler
  • Sözcüğün sıfat mı yoksa isim mi olduğu tartışması
  • Sel+sebiylen rivâyeti hakkında -çoğu olumsuz- görüşler

Kurân'dan önce Arap dilinde ve diğer semitik dillerde ve de kültürlerde izine rastlanmayan Selsebîl'i SLS/SLSL köklerine bağlı olarak açıklamak mümkün değildir.

Sözcükte yer alan bazı  seslerin Arapça bazı köklere benzerliği veya irtibatı açık olsa da, bu vaziyet formasyona ait her şeyi açıklamaya  kâfî değildir! 

Nitekim, SLS'ye bağlı olarak pınar suyunun içim kalitesini nitelendiren önermeler yanında, SLSL'ye bağlı olarak suyun içim kalitesi+/akış kuvveti ve çokluğuna ilişkin önermeler vardır. Bunlar isâbetli görüşlerdir ve iddia suya ait üstün özelliklerin pınarın ismini belirlediğidir.

Ancak, ortada bu köklerde göremediğimiz bir B/ب harfi vardır. Y/ى harfini zikretmiyoruz; çünkü sözcük formasyonunda belirleyici hüviyeti yoktur. 

Zemahşerî16 SLSL'ye B harfi ilâvesinin sözcüğe mübalağa kattığını ve  "had safhada yumuşaklık" belirttiğini iddia etmiştir. Oysa, Arapça'da köke ilâve edilecek harfler bellidir ve onlar arasında B yoktur! 

Ebû Hayyân17   B harfinin sözcüğün kendi kökünden geldiğini,  SLSL'ye sonradan B ilâvesinin mümkün olmadığını vurgulamıştır ki tamamen haklıdır! 

Fakat, Zemahşerî Arap dili-edebiyatında ve belağatta dehâsı kabul edilmiş bir şöhrettir! Dolayısıyla, Arapça'da B ilâvesiyle sözcük türetmenin mümkün olmadığını herkesten daha iyi bilir?! 

Acaba, farklı bir şey mi söylemek istemiştir?!

Bu sorunun cevabı, Zemahşerî'den sonra Râzî'nin18 de tekrarladığı şu görüşte saklıdır! 

Zemahşerî, İnsan:17. âyetteki19 Zencebîl ile 18. âyetteki Selsebîl arasındaki ilişkiye işaret etmiştir. Zencebîl (zencefil) Arapların kokusundan hoşlandıkları için içeceklerine kattıkları, ancak yakıcı lezzete sahip bir bitkidir. 



Ona göre, 17. âyet bağlamında Selsebîl  zencebîl tadındadır. Ancak, onun yakıcılığından eser olmadığı gibi had safhada yumuşaktır.

İşte bu açıklama, Zemahşerî'nin kuraldışı/kuralsız B ilâvesinin hikmetidir! 

O devirde dilbilim -bugün çok iyi bildiğimiz- portmanto sözcük20 (Blend word/اَلنَّحْتُ/Naht) türetmekten habersiz olduğu için, Zemahşerî aslında meramını ifade edememiştir! 

Galiba, onun algısına göre  Selsebîl (selse+biyl)  "zence+biyl"den türetilmiştir! Yâni, "zence" gitmiş; "selse/+l" gelmiştir! 

Tabii, bunu kavram olarak bu şekilde bilmediği ve ifade edemediği için, kompozisyona B harfi eklendiğini "çâresiz" biçimde iddia etmiştir. Nitekim, Ebû Hayyan  görüşü bu yüzden tenkit etmiştir.

Gerçekten, Selsebîl eğer Arapça'nın mâlum morfolojisinden (Sarf) doğmuşsa, bunun B harfiyle olması mümkün değildir! B, 10 adet "ziyâde" harften biri değildir. 

L (Lâm) harfi ise 10 ziyâde harften biridir ve bu mantık dâiresinde bakılırsa L ilâvesiyle sözcük türetilmesi çok mantıklı olurdu... Bu, tamamen kuralsız B ilâvesiyle mukayese edilmeyecek kadar güçlü bir önermedir! (Tarafımdan önerilmiştir.)

O durumda sözcük "selselîl" olurdu ki, kontekst ve semantik bu morfolojik önermeyi kesinlikle desteklerdi... Üstelik, Selsebîl içinde varlığı sezilen "sebîl" gibi, bu farazî sözcüğün içinde de "selîl" kolayca sezilebilirdi... 

Selîl'in20 bir anlamı vâdi içinden geçen su yatağıdır. Üstelik "Selîl'ül-Cennet"21 tabiri hadislerde geçmektedir! 

Buna göre, formasyonu B harfine indirgeyerek açıklamanın imkânsızlığı ortadadır! 

Şu halde, Zemahşerî'nin  "zence+biyl"den "selse+biyl" türetildiği yönünde, bugünkü portmanto sözcüğe karşılık gelen bir algısı vardıysa eğer; QQ perspektifinden bu da geçersizdir!

Çünkü, Kurân kendi ürettiği sorulara kendi içinden cevap verir! 

Oysa, "S+L+S(+L)/selse"yi karşılayacak bir Kurân kelimesi yoktur! "zence" yerine "selse" ikâmesiyle sözcük formasyonu,  sağlamasını Kurân'dan yapamayacağımız bir önermedir!

Yâni, "sel+sebiyl"in sağlamasını Kurân'dan yapabiliriz; fakat "selse+biyl" için bu mümkün değildir!


Ayranı yok içmeye


Birinci bölümde  Nöldeke ve ona hayran sözlükçüden bahis olmuştu. İlk bölümü yazıp yayınladıktan sonra gördüm ki sözlükçünün hayranları arasında ateist olmayanlar da var! Bunlardan biri, sözlükçünün Selsebîl incelemesine22 meftun vaziyette, bundan böyle ilâhiyatçıların -İnsan Sûresi tefsirinde- sözlükçüye atıfta bulunmalarının şart olduğunu haykırıyordu?! 

Sözlükçünün Kurân meali yazmasını isteyenlere kıyasla nisbeten mâkul (!)  bir görüştü!

Kendisiyle yazışarak iletişim kurduğum "meftûn"  kişi, sözlükçüyü savunmaya o kadar ayarlıydı ki bir şey anlatmanın imkânı yoktu! 

Sözlükçünün "sil-şıbil/oluk-yol" görüşünü hararetle savunuyordu. Birinci bölümde yazdıklarıma bakarak, fakat daha sonra yazacaklarımı hiç hesap etmeyerek asıl "sersefîl" olanın ben olduğumu iddia edecek kadar coşkundu!

Gerekçesini gördükten sonra, meşhur şarkının şu dizelerini hatırlamamak imkânsızdı...

"Yok içmeye bir şişe bile ayran/Nene gerek senin tahtırevan..."23

"İlle de Kıtmîr" diyen bu kafa karşısında ve sahiplendiği gerekçesi hakkında söz söylemek, bu yüzden şart oldu!


İnsan:6


Mâverdî'nin24 Mukâtil, Kurtubî'nin25 Ebu'l-Âliye26 ve Mukâtil27 referanslarıyla aktardıkları bir görüş vardır... 

Buna göre pınarın Selsebîl olarak isimlendirilmesinin sebebi, pınar suyunun Cennet ehline her yerde (yollarda, konaklarda) ulaşabilmesidir.

Bahsi geçen Sözlükçü hayranı -ki bundan sonra lakabı Ayransız olsun- bu görüşü esas alarak, sözlükçünün "sil-şıbil/oluk-yol" önermesini bana karşı savunuyordu... 

Demek ki Ayransız,  pınarın adını kendisini Cennet'in bütün koordinatlarına ulaştıran bir taşıyıcı şebekeden (oluk-yol)  aldığını düşünüyordu?!

Böyle söyleyince, beni demagoji yapmakla itham etti!

Diyelim ki, pınara Selsebîl isminin verilmesinde Ebu'l-Âliye ve Mukâtil yanılmıyorlardı... Pekî, onların iddialarının "oluk-yol" (!)  ile ilgisini kurmak nasıl mümkün olabilirdi?? Orası Cennet olduğuna, DSİ veya İSKİ oraya hizmet götürmediğine göre?!

Dahası, bu iki râvînin Selsebîl'i izah sadedinde söyledikleriyle, sözcüğün formasyonu arasında ne şekilde irtibat kurduklarına vâkıf değiliz! Mukâtil'in eldeki tefsirine28 baktığım zaman da bu yönde bir açıklık göremedim. 

Ancak, söylenmemiş/yazılmamış olsa da İnsan Sûresi 5 ve 6. âyetlerin29 tesirini hissedebiliyorum. 




Burada, "Ibâdullah" pınardan içtikleri gibi "tefcîr/çıkartmak/akıtmak" fiiliyle anlatılan, istedikleri yer ve zamanda pınarın kaynaması imkânına mâliktirler! 

Her ne olursa olsun, Selsebîl'in sözcük formasyonu ile yukarıdaki îzah arasında ne tip bir lengüistik bağ kurulduğuna dair açıklamaya rastlamadım! 

Sâdece, Mâverdî'nin tefsirinde Mücâhid'den30 rivayetle "silsilet'üs-sebîl" terimi yer alır ki, bu terkîbin yine bir portmanto sözcük önerdiğini hesap ederek, Ebu'l-Âliye/Mukâtil   görüşüyle uyuşabileceğini düşünmekteyim... İzâhına girmiyorum!

...

Bu bölümde iki alt başlığa daha yer vermeyi planlıyordum. Ardından üçüncü bölüme geçecektim! Yoruldum! Bu bölümü tamamlıyor; onları gelecek bölüme bırakıyorum. 

Selsebîl'in formasyonuna dair literatürdeki en geniş ve nihâî sonuç verecek yegâne araştırmayı okuduğunuzdan emin olabilirsiniz.

Üçüncü ve son bölümü yazıp yayınladığımda, sözlükçü ve ayransızın karşısına geçip gevrek gevrek gülebileceğinizden şüpheniz olmasın! 

Ancak benim,  bu titiz araştırmayı okuyup ikna olduktan sonra, sözlükçünün bloguna bir zahmet uğrayıp "Aha da budur!" diyecek birilerinin çıkacağından kuşkum var!

Bülend Sungur

1) Kurtubî (ö. 1272 m.) Tefsir'ül-Câmi Li-Ahkâm'il-Kurân, İnsan Sûresi.
3) Taberî, Zemahşerî, Râzî, Kurtubî, İbn Kesîr, Beydâvî, Semerkandî, Mâverdî, İbn Atıyye, Ebû Hayyan.
4) Tabersî, Tûsî, Tabetabaî, Şîrâzî, Feyz-i Kâşânî. 
5) Feyz-i Kâşânî (ö. 1670 m.) Tefsîr'us-Sâfî Fî Tefsîri Kelâmillâh'il-Vâfî, İnsan Sûresi. 
6) Ali b. İbrahim El-Kummî (m. 10. asır) Tefsîr'ul-Kummî, İnsan Sûresi; Hadis kitabı yok, Râvi.
7) Tûsî (ö. 1039 m.) Et-Tibyân'ül-Câmi' Li-Ulûm'il-Kurân, İnsan Sûresi.
8) Tabersî (ö. 1127 m.) Mecma'ul-Beyân Fî Tefsîr'il-Kurân, İnsan Sûresi. 
9) İbn Manzûr (ö. 1311 m.) Lisân'ul-Arab, S+L+S+L md.
10) Murtazâ Ez-Zebîdî (ö. 1790 m.) Tâc'ul-Arûs, S+L+S+B+L md. 
12) Mecdüddîn El-Fîrûzâbâdî (ö. 1415 m.) Kâmûs'ül-Muhıyt, Selsebîl ve Sebîl md.
13) Mecdüddîn El-Fîrûzâbâdî,  Envâr'ut-Tenzîl ve Esrâr'ut-Te'vîl, İnsan Sûresi.
14) İbn Hacer El-Askalanî (ö. 1449 m.) Feth'ul-Bârî Bi Şerhı Sahîh'il-Buhârî, Kitâbu Bed'il-Khalk.
15) http://tr.wikipedia.org/wiki/On_%C4%B0ki_%C4%B0mam
16) Zemahşerî (ö. 1144 m.) El-Keşşâf , İnsan Sûresi.
17) Ebû Hayyan (ö. 1344 m.) El-Bahru'l-Muhıyt, İnsan Sûresi.
18) Fahreddin Râzî (ö. 1209 m.) Et-Tefsîr'ul-Kebîr, İnsan Sûresi.
19) http://www.kuranmeali.com/ayetkarsilastirma.asp?x=16&y=19&sure=76&ayet=17
20/21) İbn Manzûr (ö. 1311 m.) Lisân'ul-Arab, S+L+L md.
22) S.Nişanyan,"Bu kumların altında Manhattan vardı" nisanyan1.blogspot.com, 27.3.2013.
23) http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/116029/cem-karaca-raptiye-rap-rap
24) Mâverdî (ö. 1058) En-Nüket ve'l-Uyûn, İnsan Sûresi. 
25) Kurtubî (ö. 1272 m.) Tefsir'ül-Câmi Li-Ahkâm'il-Kurân, İnsan Sûresi.
26) http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/MSSD-Kurra_ve_muhaddis_Rufey_bin_Mihran-649.aspx
27) http://tr.wikipedia.org/wiki/Muk%C3%A2til_bin_S%C3%BCleyman
28) Mukâtil  (ö. 767 m.) Tefsîr-i Mukâtil b. Süleyman, İnsan Sûresi.
29) http://www.kuranmeali.tv/76/6
30) http://tr.wikipedia.org/wiki/M%C3%BCc%C3%A2hid

13 Nisan 2013 Cumartesi

Ya Selsebîl Ya Sersefîl - I



Kurân terimlerinden "Selsebîl" üzerine yazılmış detaylı bir tahlil okumaktasınız... Bu mütevazı makale, Âlemlere Rahmet-Son Nebî Hz. Muhammed Efendimizin ölümsüz hâtırasına ve ruhâniyetine  ithâfen arz olunur...


Manipülasyon 


Geleceğe bakan ve geleceği planlayan dünyanın, geçmişine kayıtsız kalması gerekmez! Doğal olarak, muhtelif bilim dalları tarih öncesi dönemlere kadar uzanarak, dünyanın geçmişini araştırırlar. 

2012 Mayıs'ında,  bu araştırmalardan biri yabancı basında haber oldu!1

Oxford Üniversitesi,  çöller diyarı Arap yarımadası üzerine bir araştırma bilgisini paylaşıyordu.2 

Uydu fotoğraflarından elde edilen bulgular, prehistorik dönemlerde yarımadanın -bilinenin aksine- su ve bitki yönünden zengin olabileceğini gösteriyormuş ve araştırma bunun izini sürmeyi hedefliyormuş. 

Bu ilginç araştırma haberinden bir yıl sonra ülkemizde, sözlük  yazarı bir dilbilimcinin konuya dâhil olması ve bu arkelojik faaliyete etimolojik destek sunması dikkatimi çekti!

Çünkü, yazar blog sayfasında İnsan Sûresi: 18. âyette3 geçen "Selsebîl" kelimesinin kökeni ile Arap yarımadasının prehistorik dönem su  zenginliği arasında irtibat kurmuştu. 

Kurduğu irtibat araştırmacıyı o kadar tatmin etmişti ki, Oxford'un arkeoloji hocaları gibi o da "Bu kumların altında Manhattan vardı" demişti!4

Kurân'a göre bir Cennet pınarı olan Selsebîl, yazara göre kök olarak Aramca'ya (Sil-şıbîl)  dayanıyordu ve "oluk-yol" anlamına geliyordu!5

Doğal olarak şunu anladım! Prehistorik çağda su ve yeşil zengini Arap yarımadasının sâkinleri, peygamberlerinden öğrendikleri Selsebîl'i kendi su şebekelerine isim olarak almışlardı... Ancak iklim değişikliğiyle, yarımadanın kurumasına paralel bu isim de geleceğe  kavram olarak intikal edememiş;  ama bir şekilde genç dillere iz bırakmıştı. Tâ ki, Kurân bunu kendi içinde sâdece bir yerde, tekrar hatırlatıncaya kadar! 

Evet, Selsebîl bir Cennet pınarının özel adıydı... Bu bilgi, yarımadanın eski sâkinlerine ulaştığında, onlar bunun kelime olarak anlamını bilecek bir lisana sahiplerdi. Cennet saydıkları sulak ve bereketli topraklarda kurdukları su dağıtım şebekesine Selsebîl'den güzel isim olamazdı... Selsebîl, yeryüzündeki cennetlerini gökyüzündeki Cennet'e bağlayan bir sembol isimdi... 

Arkelojik-etimolojik veriler birleştirildiğinde, Kurân'ın Selsebîl kelimesiyle sâdece Cennet bilgisini değil; yarımadanın saklı geçmişini de bize taşıdığını düşünebilirdik dolaylı olarak... 

Yâni, uydu fotoğraflarına paralel bilgiler sunan Kurân'ın, bir kere daha beşer ürünü olamayacağını düşünebilirdik...

Şaka da şuka


Eğer, meseleye ilk defa bu yazıyı okuyarak giriş yaptıysanız, itiraf ediyorum; tarafımdan manipüle edildiniz! Tıpkı, ilgili yazıda dilbilimci yazarın okurlarına yaptığı gibi!

Size, hiçbir yanlış bilgi/bulgu vermedim! Ancak, bilgiyi/bulguyu  kurgulayarak verdim! Böyle olunca, ortaya tamamen farklı bir manzara çıktı! 

Oysa, ilmî verileri manipüle etmek,  ilmî etkinlik değildir! Manipülasyonla varılan sonuçlar, hüküm değildir! İlmî alana sızmış manipülasyon ya hakikati tahrif eder ya da hakikate geciktirir! 

Bahsi geçen yazarın etimolojik analizi, aslında Kurân'ın vahiy olamayacağı -beşer ürünü olduğu-  yönündeki inkârcı görüşü desteklemek için kaleme alınmıştı!

Nitekim, yazıda atıfta bulunulan müsteşrik Nöldeke'nin Selsebîl hakkındaki görüşü şu cümleyle özetlenmişti...

“Cahil insanlar anlamını bilmedikleri esrarengiz kelimelerden etkilenirler, bu yüzden Muhammed bazen tuhaf sözcükler icat etmiş olabilir.”6

Îcat çıkarmak 


Müsteşrik Nöldeke'nin bu ifadesinin yer aldığı kitabında, dilbilimci yazarın "Kurân'ın Kültürel Kaynakları"7 bulunduğu yönündeki iddialarına ilham veren satırlar bulursunuz... 

İlmî (?) tetkiklerini şu kayıtlar dahilinde yapmaktadırlar: "Yaratıcı yoksa, yaratılış yoksa, vahiy ve mesaj yoktur! Mesaj alan ve aktaran elçiler de yoktur! Dolayısıyla, din adına söylenmiş her şey onu söyleyenin iddiasıdır, îcâdıdır!"

Tabii, bu kibar söylemdir! "İddia ve îcât" gibi  yalancılık, akıl hastalığı türünde  ithamlar da tarih boyunca eksik olmamıştır!

Bu acı gerçek bir yana, "sözcük îcâdı/word coinage/neologism"8 dilbilimin incelediği muhteşem bir dil etkinliğidir. 

Hele hele, bükümlü (çekimli) dillerden Arapça, mensubu olduğu Sâmi dil ailesinin en gürbüz, en zengin, en kıvrak ferdidir! Yeni sözcük üretiminde iştikak, ta'rîb, tevlîd, terkîb, kalb, naht gibi yöntemleri vardır Arapçanın! 


Îcat sözcük


Nöldeke'nin ve hayranı sözlükçü yazarın Selsebîl'in îcâdına ilişkin düşünceleri ve kelimenin kökeninde ve üretiminde Ârâmî etkiler arayışı ilk dikkatimi çektiğinde, bu Kurân sözcüğü hakkında hiçbir şey bilmiyordum! 

Evet, İnsan:18. âyette geçen ve Cennet'e ait bir isimdi sâdece! 



Karşımda,  bir müşterik ve bir ateistin Kurân ve Peygamber aleyhine kullandıkları bir sözcük ve sözcüğe ilişkin görüşleri vardı... Sözcük hakkında onlar gibi hiç kafa yormamıştım!

Sözlük sahibi yazar, blog yazısında Selsebîl hakkında şunları söylüyordu...

Jastrow, sf. 979
"Buyurun Jastrow9, Aramice Sözlük, sf. 979: sil סִלְ ve sîllon סִילּוֹן “kanal, oluk, sulama kanalı (duct, pipe, gutter)”. Ve sf. 1514: şıbîl שְׁבִיל “yol, patika (path)”. İkincisi Arapça sebîl10 “yol” karşılığıdır, Aramice /ş/ Arapçaya her zaman  /s/ olarak yansır. Yanyana getirince ne görüyoruz? Sil-şıbîl, oluk-yol. Yani tastamam Latince aquae-ductus çevirisi."

Bu görüş yazara aitti; Nöldeke'ye değil! Nöldeke, bu terimin kökeni hakkında yukarıdaki sözü dışında yorum yapmamıştı!

Jastrow, sf. 1514


Yazara göre, Selsebîl birleşik (compound) kelimeydi11 ve bu Cennet pınarı ismini Arapça'da ve Aramcada ortak olan sebîl/שְׁבִיל ile Aramcadaki "sil/סִלְ"in birleşmesinden almaktaydı. 

Tabii, peygamberliğine kadar hiçbir entelektüel yanını ve faaliyetini (okur yazarlık12/şairlik13) tarihin kaydetmediği Efendimizin, Aramca'ya nasıl bu kadar vâkıf olduğu (neologist)  sorusu cevap bekliyordu! 

Çünkü, anlaşıldığı kadarıyla bu özel isim İbrahimî dinlerin ortak uhrevî adresi Cennet'e ait olsa da, Kurân dışındaki diğer Aramca/İbranice "kutsal" kitaplarda bulunmuyordu! 

QQ meselesi


Bu vaziyet karşısında,  her zaman yaptığım gibi bu sözcüğe de Kurânî Zekâ (QQ) perspektifiyle bakmaya karar verdim! 

QQ çalışmalarımın iki temel kavramı vardır:  İ'caz  ve te'vîl!

İ'caz kilit ise, te'vîl anahtardır! Detaylı bilgi için Proje Lâ-Ribâ'ya14 ilişkin yazımı incelemenizi öneririm.

QQ perspektifinde temel ilke şudur: Kurân'da açık ve kaçak yoktur!

Eğer, Kurân'a dair/Kurân'dan doğan bir sorumuz varsa, Kurân'da muhakkak cevabı vardır! Ancak, Kurân ansiklopedi değildir! Kurân bilgisi i'câz ile perdelenmiştir! Perdesiz gibi görünen Kurân verilerinde bile, daha derinlere intikâli ehillerine ve zamana bıraktıran perdeler vardır! 

Bâzen yüksek QQ karşısında, cevabın önündeki perde/üstündeki örtü hemen açılır; bâzen de çok uzun zaman gerekebilir!

Selsebil'e bu zâviyeden yöneldiğimde, hafızamdaki Kurân kelimeleri podyuma çıkarak, âdetâ defileye başladılar...

Sebîl (سبيل) - serâbîl (سرابيل) - silsile (سلسلة)  - selâsil (سلاسل) - seyl (سيل) - selvâ (سلوى) - sel benî... Sel Benî İsrâîl (سل بني إسرائيل) ... Sel... Sel... SEL! SEL??

Eğer Selsebîl, sözlükçü yazarın düşündüğü gibi birleşik (compounding) kelimeyse, acaba müfessirlerin ve  dilbilimcilerin çözemediği bu kelimenin anahtarı Bakara:211'deki15 "sel/سل" olabilir miydi?!


corpus.quran.com

"Sel" Arapça'da "se-e-le" (سأل) fiilinin emir kipiydi! İki temel anlama sahipti. Sormak ve istemek! 

Kurân'da, Bakara: 211 dışında sâdece Kalem: 40'da16 tekrarlanıyordu. Her iki âyette de açık anlamı, sor/maktı!

Doğrusu, daha önce Kurân'da "blend+ing word"17  (الخلطة /النحت) dahi yakalamış/görmüş bir araştırmacı olarak, bizdeki Balıkesir'e18   benzer yolla türetilmiş birleşik (compound/تركيب) bir sözcük beni hiç şaşırtmazdı...

Sözlükçü yazarın sunduğu bilgi-kurgu ve de Kurân'dan hafızamda yer etmiş kelimeler dışında hiçbir kaynağa müracaat etmeden; ama QQ perspektifiyle ulaştığım sonuç, Selsebîl'in sel+sebîl olarak anlam ifade edebileceğiydi... 

Buna göre, hikmet yüklü anlamı سل سبيلا/sel sebiylen/bir yol sor(soruştur)  olabilirdi...

Arapça gramere göre "sel+sebîlen" tam bu anlama gelen bir emir cümlesiydi! 

Görüldüğü gibi cevap Kurân'dan ve Arap dilindendi ve de ortada bir oluk/kanal/sulama kanalı (sil/סִלְ ve sîllon/סִילּוֹן) yoktu!

Buna rağmen, İnsan: 18. âyete göre bahse konu Cennet pınarına Selsebîl isimlendirmesini kimin/kimlerin yaptığı meçhuldü! 

Bu isimlendirmeyi Cennet'in şimdiki  nûrânî sâkinleri mi yapmıştı acaba?!

Garip biçimde şu soruya takılmıştım... Cennet'e vardıysak, Selsebîl'e ulaştıysak; artık yol sormanın ne anlamı olabilirdi?! Neyin yolu sorulurdu?! Lafızdan geçmiş, anlama takılmıştım!

Bir müddet sonra, kendi bulgumu askıya aldım ve literatürü taramaya karar verdim!

Çok geçmedi; beni doğrulayan ve takıldığım yerin  anlamsızlığını ortaya koyan tarihî bulguya ulaştım!

Hz. Ali "Sel sebiylen ileyhâ!" diyerek göz kırpıyordu...

...

İkinci bölümde, İslâmi kaynaklara (Tefsir, Hadis, Lügat) derin dalış yapalım; inci mercan bulalım...  Türkçeyle Arapçayla yetinmeyelim;  İbranice/Aramca yol soralım... 

Çok fazla detay var! Henüz yeni başladık!

Görüşmek üzere!


Bülend Sungur


5) S. Nişanyan, Sözlerin Soyağacı, Selsebil md. www.nisanyansozluk.com.
6) Theodor Nöldeke, Sketchs From Eastern History, Çev. J. S. Black, sf. 38, London, 1892.
7) S. Nişanyan, "Kurân'ın Kültürel Kaynakları-I" nisanyan1.blogspot.com, 18.02.2013.
8) http://en.wikipedia.org/wiki/Neologism
9) Marcus Jastrow, Dictionary of Targums Talmuds andMidrashic Lit. Index of AramHeb. 1903.
10) S. Nişanyan, Sözlerin Soyağacı, Sebil md. www.nisanyansozluk.com.
11) http://en.wikipedia.org/wiki/Compound_(linguistics)
12) Kurân-ı Kerîm, Ankebût Sûresi, 48. âyet.
13) Kurân-ı Kerîm, Yâsîn Sûresi, 69. âyet.
14) Proje Lâ-Ribâ
15) Kurân-ı Kerîm, Bakara Sûresi, 211. âyet.
16) Kurân-ı Kerîm, Kalem Sûresi, 40. âyet.
17) http://en.wikipedia.org/wiki/Blend
18) https://tr.wikipedia.org/wiki/Bal%C4%B1kesir#K.C3.B6kenbilim

8 Ocak 2013 Salı

Mehdi Adaylarına Sorular



Blog faaliyetime Mayıs 2012 başında son vermiştim... Daha sonra gelen ve tüylerimi diken diken eden feci bir gelişme sebebiyle kaleme aldığım  "Kelebek Etkisi ve Pamuk İpliği" yazım istisna olarak yayınlanmıştır! 

Bloga ara verdikten sonra,  bir müddet Facebook ve Twitter'da etkinliğim oldu! Özellikle, Twitter'da önem verdiğim paylaşımlarda bulundum. Şimdi okuyacağınız yazım o paylaşımlardan biridir ve yine istisna kaydıyla bloguma eklemekteyim. Dolayısıyla, yukarıdaki resim,  blog üzerinde tekrar rutin bir faaliyetimin olmayacağının resmidir! 

Okuyacağınız satırlar, daha önce "Ajandam"da temas ettiğim ve yazmayı planladığım "Mehdi" analizi değildir! O daha farklı bir Kurân araştırması olacaktı. Nasip olmadı! 

Hepimiz görüyoruz ki, Sn. Fethullah Gülen'in de temas ettiği gibi1 bir "Mehdi enflasyonu" vardır ve artık bu konu BM kürsüsünde2 telaffuz edilecek kadar "aykırı" bir mecraya taşınmıştır! 

Şu halde, bizim de bu meselede  dikkatinizi çekmek istediğimiz hayatî hususlar vardır! Meseleye "Kurânî Zekâ/QQ" diye bir şeyden bahseden kişinin nazarıyla bakmak isterseniz,  lütfen buyurun! 

Sen Gelmez Oldun

Şimdi okuyacaklarınız bir Kurânî Zekâ (QQ) perspektifidir!

İslâm dünyasını asırlardır meşgul ettiği gibi şimdi de bir Mehdiyet furyası var! "Mehdi" aşağı; "Mehdi" yukarı!!

Kendisinde "Mehdiyet" sezenler... "Mehdi" olduğuna ihtimal verilenler; belki de inanılanlar... "Ha geldi ha gelecek; ha çıktı ha çıkacak" diye eli kulağında bekleyenler... "Gördüm!" diyenler; "Benim!" diyenler; "Odur!" diyenler... Tereddüt edenler; emin olanlar...

Kısacası, BM kürsülerinden, devlet başkanı statüsünde insanların ağzından duyulacak seviyede artış göstermiş bir beklenti bu!3

İzninizle, QQ perspektifiyle nokta atışları yapalım!

Şiilere soralım:

- Eğer, beklediğiniz İmam Sünniler içinden zuhur ederse ne yaparsınız???

Sünnilere de soralım:

- Eğer, beklediğiniz Mehdi Şiiler içinden zuhur ederse ne yaparsınız??

Cevap vermeden önce yutkunuyorsanız; beklediğinize hazır değilsiniz demektir!!

Şimdi, kendisinde Mehdiyet sezen ve sezilenlere hitâben düşünmedikleri bir şey soralım. Öyle bir soru soralım ki uzun uzun düşünsünler...

Kıyâmet'in büyük ve pozitif alâmetlerinden olarak Nuzûl-ü İsa'nın -hadisler dışında- Kurân'dan delilini gösterebilir misiniz dersek, bize cevabınız "Âli İmran:55 ve Nisâ:157"4 olur, değil mi?!

Peki, yine büyük alâmetlerden olarak "Dabbet'ül-Arz"ı Kurân'dan belgelemeniz istendiğinde "Neml:82"ye5 işaret edersiniz, değil mi??

Bütün bu "esaslı" cevaplar için teşekkürler ve tebrikler!!

Şimdi, bir QQ eşiği olarak şunu da sormak ve cevabına ulaşmak zorundayız!! Zorundasınız!!

Bu "zorundalık" Mehdiyet iddiasını sahiplenen herkesi "ilmen ve hakikaten" bağlar!!

Sual şudur!

Hadis literatüründe hakkında bol miktarda detay bulunan "Mehdi/Mehdiyet" için Kurân'daki karşılık nedir; nerededir??

Siz de bilirsiniz ki, bir konu hakkında Rasulullah'ın haber/bilgi verdiğine yüzde yüz inanıyorsak, o meselenin muhakkak örtülü veya açık Kurân'da karşılığının olması icap eder!!

Eğer diyorsak ki, bu meselede örtülü/açık Kurân'da hiçbir karşılık yoktur; o durumda konuya has bütün hadisleri reddetmek şart olacaktır?!

Bunu henüz diyemiyoruz... Çünkü, konuya zemin teşkil eden literatür "sağlam"(?) görünüyor!

Şu halde, Mehdi'nin Kurân'daki karşılığını, tıpkı Nuzûl-ü İsa ve Dabbet'ül-Arz'daki gibi belirlemek durumundayız!!

Bunu yapabilen oldu mu; ben bilmiyorum??

Dolayısıyla, kendisinde Mehdiyet sezen ve sezilenlere QQ eşiğinden dünyanın en esaslı tavsiyesinde bulunmak isterim.

Lütfen, ancak bunu becerebilecek bir Kurânî liyakat sergilediğinizde kendiniz hakkında ve lütfen, sadece bu liyakat bariyerini aştığını gördüğünüz kişinin "Mehdi" olabileceği yönünde iyimser (?) olun...

Aksi takdirde, "Sen gelmez oldun!" şarkısını nesiller boyu terennüm etmeye hazır olun!! 

İslâm'ı sukûtu hayâle uğramadan yaşayabilmek için IQ'yu aşıp QQ'ya gelmekte sonsuz hayırlar var!

Bu münasebetle, aman yüksek IQ'unuz sizi yoldan çıkarmasın!! Ömrünüz, Mehdi arayışı içinde heder olmasın! 

Neyzen Semazen