8 Ocak 2013 Salı

Mehdi Adaylarına Sorular



Blog faaliyetime Mayıs 2012 başında son vermiştim... Daha sonra gelen ve tüylerimi diken diken eden feci bir gelişme sebebiyle kaleme aldığım  "Kelebek Etkisi ve Pamuk İpliği" yazım istisna olarak yayınlanmıştır! 

Bloga ara verdikten sonra,  bir müddet Facebook ve Twitter'da etkinliğim oldu! Özellikle, Twitter'da önem verdiğim paylaşımlarda bulundum. Şimdi okuyacağınız yazım o paylaşımlardan biridir ve yine istisna kaydıyla bloguma eklemekteyim. Dolayısıyla, yukarıdaki resim,  blog üzerinde tekrar rutin bir faaliyetimin olmayacağının resmidir! 

Okuyacağınız satırlar, daha önce "Ajandam"da temas ettiğim ve yazmayı planladığım "Mehdi" analizi değildir! O daha farklı bir Kurân araştırması olacaktı. Nasip olmadı! 

Hepimiz görüyoruz ki, Sn. Fethullah Gülen'in de temas ettiği gibi1 bir "Mehdi enflasyonu" vardır ve artık bu konu BM kürsüsünde2 telaffuz edilecek kadar "aykırı" bir mecraya taşınmıştır! 

Şu halde, bizim de bu meselede  dikkatinizi çekmek istediğimiz hayatî hususlar vardır! Meseleye "Kurânî Zekâ/QQ" diye bir şeyden bahseden kişinin nazarıyla bakmak isterseniz,  lütfen buyurun! 

Sen Gelmez Oldun

Şimdi okuyacaklarınız bir Kurânî Zekâ (QQ) perspektifidir!

İslâm dünyasını asırlardır meşgul ettiği gibi şimdi de bir Mehdiyet furyası var! "Mehdi" aşağı; "Mehdi" yukarı!!

Kendisinde "Mehdiyet" sezenler... "Mehdi" olduğuna ihtimal verilenler; belki de inanılanlar... "Ha geldi ha gelecek; ha çıktı ha çıkacak" diye eli kulağında bekleyenler... "Gördüm!" diyenler; "Benim!" diyenler; "Odur!" diyenler... Tereddüt edenler; emin olanlar...

Kısacası, BM kürsülerinden, devlet başkanı statüsünde insanların ağzından duyulacak seviyede artış göstermiş bir beklenti bu!3

İzninizle, QQ perspektifiyle nokta atışları yapalım!

Şiilere soralım:

- Eğer, beklediğiniz İmam Sünniler içinden zuhur ederse ne yaparsınız???

Sünnilere de soralım:

- Eğer, beklediğiniz Mehdi Şiiler içinden zuhur ederse ne yaparsınız??

Cevap vermeden önce yutkunuyorsanız; beklediğinize hazır değilsiniz demektir!!

Şimdi, kendisinde Mehdiyet sezen ve sezilenlere hitâben düşünmedikleri bir şey soralım. Öyle bir soru soralım ki uzun uzun düşünsünler...

Kıyâmet'in büyük ve pozitif alâmetlerinden olarak Nuzûl-ü İsa'nın -hadisler dışında- Kurân'dan delilini gösterebilir misiniz dersek, bize cevabınız "Âli İmran:55 ve Nisâ:157"4 olur, değil mi?!

Peki, yine büyük alâmetlerden olarak "Dabbet'ül-Arz"ı Kurân'dan belgelemeniz istendiğinde "Neml:82"ye5 işaret edersiniz, değil mi??

Bütün bu "esaslı" cevaplar için teşekkürler ve tebrikler!!

Şimdi, bir QQ eşiği olarak şunu da sormak ve cevabına ulaşmak zorundayız!! Zorundasınız!!

Bu "zorundalık" Mehdiyet iddiasını sahiplenen herkesi "ilmen ve hakikaten" bağlar!!

Sual şudur!

Hadis literatüründe hakkında bol miktarda detay bulunan "Mehdi/Mehdiyet" için Kurân'daki karşılık nedir; nerededir??

Siz de bilirsiniz ki, bir konu hakkında Rasulullah'ın haber/bilgi verdiğine yüzde yüz inanıyorsak, o meselenin muhakkak örtülü veya açık Kurân'da karşılığının olması icap eder!!

Eğer diyorsak ki, bu meselede örtülü/açık Kurân'da hiçbir karşılık yoktur; o durumda konuya has bütün hadisleri reddetmek şart olacaktır?!

Bunu henüz diyemiyoruz... Çünkü, konuya zemin teşkil eden literatür "sağlam"(?) görünüyor!

Şu halde, Mehdi'nin Kurân'daki karşılığını, tıpkı Nuzûl-ü İsa ve Dabbet'ül-Arz'daki gibi belirlemek durumundayız!!

Bunu yapabilen oldu mu; ben bilmiyorum??

Dolayısıyla, kendisinde Mehdiyet sezen ve sezilenlere QQ eşiğinden dünyanın en esaslı tavsiyesinde bulunmak isterim.

Lütfen, ancak bunu becerebilecek bir Kurânî liyakat sergilediğinizde kendiniz hakkında ve lütfen, sadece bu liyakat bariyerini aştığını gördüğünüz kişinin "Mehdi" olabileceği yönünde iyimser (?) olun...

Aksi takdirde, "Sen gelmez oldun!" şarkısını nesiller boyu terennüm etmeye hazır olun!! 

İslâm'ı sukûtu hayâle uğramadan yaşayabilmek için IQ'yu aşıp QQ'ya gelmekte sonsuz hayırlar var!

Bu münasebetle, aman yüksek IQ'unuz sizi yoldan çıkarmasın!! Ömrünüz, Mehdi arayışı içinde heder olmasın! 

Neyzen Semazen




6 yorum:

Bülend SUNGUR dedi ki...

Mesele çok vahim!

http://elnida.com/hz-mehdi-hazrat-mahdi/hz-mehdi-as-2011de-gorevine-basladi/

Allah'ım aklıma mukayyet ol! Burada paylaştığım için bile utanıyorum!

http://www.dailymotion.com/video/x9mu66_sahte-mehdi-yskender-evrenesoylu-ta_lifestyle#.UO63lOS54lo

Bu da enteresanmış?!

http://www.dailymotion.com/video/xn03pp_sayyn-adnan-oktar-yn-burak-ozdemir-hakkyndaki-yorumlary_news#.UO662uS54lo

Selam,

N_S



Bülend SUNGUR dedi ki...

Hayatım boyuncu istihzâdan, hümezeden, lümezeden sakınmaya gayret ettim! Ancak, yukarıdaki "İskender" videosu sebebiyle o kadar müteessir oldum ki, şu videoyu "Bu da Mehdi Style!" diyerek paylaşacağım. "Mehdi" kelimesinin nezih mânâsından ve okurdan özür dileyerek...

http://www.youtube.com/watch?v=DFshyFDB8cA

Selam,

N_S

Bülend SUNGUR dedi ki...

Merhaba,

Konu bağlamında geçmiş yıllarda kaleme aldığımız şu açık mektubu dikkatinize sunmam da fayda var!

Okuyacağınız mektup üzerine bir Facebook sayfasında tartışma açılmış; sonradan ben de katılmıştım... Aşağıda ismi geçen kitaba ve yazarına sahip çıkanlara mufassal cevaplar yazmıştım... Ancak, o sayfa şu anda kapalı ve maalesef onca yazdıklarım zâyi! Maalesef!!

Diğer taraftan, aşağıdaki açık mektubu bütün iyi niyetimle ismi geçen muhatabın iletişim adreslerine de göndermiştim. Ancak, nâfile!! Verecek cevabı olmayanlar, sorular karşısında sağır taklidi yapıyorlar!!

Selam,

N_S

“Tanrı’nın Doğum Günü” Kutlu Olsun Mu?

(Başlık, Sn. Burak Özdemir’e ait bir kitabın adıdır ve bu yazı Sn. Özdemir’e açık mektuptur. Yazar, roman formundaki kitabında İslam ve Kurân merkezli yeni iddialar ve açıklamalar ortaya koymuştur.)

Burak Bey, Merhaba!

Biz tanışıyoruz.. Sohbetimiz olmamıştı ama bir ortamda tanıştırılmıştık. Ancak, ben sizi –geçmişte- bir insan kaynakları sitesindeki haftalık köşe yazılarınızdan biliyorum. Yazılarınızı zevkle okuyordum. Arada, bir iki e-posta alışverişimiz de olmuştu.

Nice zaman sonra, aklıma düşürüldünüz.. Geçen zamanda, ne ile meşgul olduğunuzu merak etmiştim. Sorumun cevabı çok geçmeden elime tutuşturuldu…

Sorumdan haberdar olmayan kardeşim, bir arkadaşından aldığı bilgi notunu elime verdi. Not kâğıdının üzerinde adınız ve kitabınızın adı vardı.. “Tanrı’nın Doğum Günü”..

Notu okuduğum esnada isminiz çağrışım yapmadı ve size dair sorumu da unutmuştum. “Sonra bakarım” dedim ve kağıdı bir kenara koydum.

“Sonra” oldu ve bilgi notunu tekrar okudum ve internet sorgulamasını tamamlayınca, her şey yerli yerine oturdu ve siz hatırladım.. Sizin hakkınızda bilgi isteyen sorumu da…

Bugün 14 Mayıs ve kitabınızı okumaktayım. Elimde, kitabın 15. baskısı (v.1.0.2b) bulunuyor. 6. bölümü tamamladım. 137. sayfasına kadar okudum. Elbette, dikkatle ve itina ile…

Kitabı tamamladıktan sonra yapıcı tenkitlerde bulunmak; bunları sizinle ve herkesle paylaşmak niyetindeydim. Ancak, bunun zamana yayılabileceği ve bu işe istesem de yeterli zaman ayıramayacağım endişesiyle –elde fırsat varken- bir yazı kaleme almayı ve bunu açık bir mektup olarak takdim etmeyi uygun gördüm.


Bilemiyorum, bu açık mektubumun gönlümden geçen olumlu etkiyi doğurması ne kadar mümkündür? Sizin için ve kitabı okumuş ve okuyacak herkes için… ??

Tabii, şu sorulacaktır.. “Okuması tamamlanmayan bir kitabın eleştirisi ne kadar doğrudur?” Bu yüzden, tenkit yazımın yerindeliğine sözüm tamamlandığında karar verilmesini rica edeceğim.

Öncelikle, şunu belirtmeliyim.. Kitapta ele aldığınız temel ve detay konularda derinlemesine (alışıldık sınırlardan daha derin) analiz geliştirebilecek bir altyapıya sahibiz. Bunun yanında, sizi tanıdığımızı zannediyoruz; sizin samimiyetinize inanıyoruz ve sizi nitelikleri yüksek çok değerli bir insan olarak görüyoruz. İtirazımız ne kadar büyük olursa olsun, sizin hakkınızda böyle düşünüyoruz.

Bizim itirazımız, içinizden gelen ve size bir kitap yazdıran o kimliği meçhul sese.. Siz ona kitabınızdaki gibi DONA (Doğrudan O’na) demeyi tercih ediyorsanız; Dona’ya… Kim ise veya neyse ona! Belki de onlara?!

(Devam)

Bülend SUNGUR dedi ki...

(Devam)
Sözü eğip bükmeden; doğrudan ona-size-herkese şöyle söyleyelim.. Bize göre, siz metafizik bir komplonun mağdurusunuz!

Vahim bir durum! Siz, her ne kadar büyük bir hediyenin size bahşedildiğini düşünseniz de….. Entrika o kadar büyük ve kamuflaj o kadar metafizik ki oyuna gelmemek mümkün değil!!!

Sizi, korumasız yakaladılar ve entrikanın “görülmemiş” olanını sizin iyi niyetinizi kullanarak sahneye koydular!! Dava adamı olabilecek bir mayanız vardı ve fakat İslam konusunda altyapınız (teorik-pratik) yoktu ve fakat metafiziğe ilginiz çoktu… Dahası, tam bir kalemşör idiniz…

Bu, herhalde İslam Dünyasında daha önce örneği az görülmüş; belki de -çapı ve zamanlaması dikkate alındığında- hiç görülmemiş bir komplo… Çünkü, İslam Dünyası peygamberlik, mehdilik, mesihlik iddialarına tanıklık etmiştir de, “Abraham-Esther Hicks, JZ Knight-Ramtha” benzeri bir fenomenle Kurân’ın sırlarının deşifre edildiğine herhalde ilk defa tanık olmaktadır?!

Maalesef, bu komplonun bir numaralı mağduru sizsiniz Burak Bey!

Sizi, bu mağduriyetten kurtaracak Kudret Eli’nin lutufkâr uzanışını göreceğiniz günlerin yakın olmasını niyaz ediyorum. İnşaALLAH, Dona’nın entrikası bu EL’in kudretiyle açığa çıksın ve oyun bozulsun!

Tabii, “bilenler” nazarında Dona “Kurân’da Reenkarnasyon” teziyle “tanrıcılık” oyununda otomatik olarak sınıfta kalmıştır.

Elbette, reenkarnasyon mevzu olduğunda bazı Kurân âyetlerinin buna yorumlanabileceği ihtimaline –bir ihtimal olarak- vurgu yapan ilahiyatçılarımız vardır. Onlar, akademisyenler olarak ihtimallerden bahsedebilirler… Ancak, Dona ve biz akademisyen olmadığımıza göre ihtimallerin değil; gerçeklerin tarafında yer alırız.. Akademisyenler ve biz (ben) ihtimal hesaplarında hata yapabiliriz; ancak Dona hata yapamaz! Aksi takdirde, Dona “Dona” olmaz ve “doğum gününü” kutlayamaz!

Bir “bilen” olarak bu meselede Dona’yı nakavt edecek bir çalışma yapmayı arzu ederdik; ancak bu başlıbaşına bir kitap kaleme almayı gerektireceği için bundan uzak durmaya ve sadece işaret edip geçmeye mecburuz.

Dolayısıyla, bir açık mektupta yer verilecek kadar sınırlı, minik bir örnekleme için Dona’nın ahkâm kestiği konulardan birini seçmeliyiz. Öyle ki, örnek meramımızı kâmilen olmasa da kısmen anlatmaya vesile olsun. Alınan numûne, tahlil yoluyla ürünün tamamı hakkında fikir vermeye müsait olsun…

(Devam)

Bülend SUNGUR dedi ki...

(Devam)

Bunun için, s.117’de ve sonrasında geçen AURA=NURA konusunu seçtim.

Dona’ya göre “Aura” Kurân’da da tarif ediliyor..

Neden olmasın?! Buna itirazımız olamaz.

Ancak, Dona kendini -biz fâniler gibi- hata yapma lüksüne sahip görüyor ki, aurayı tarif eden âyetler olarak şu örneklemeyi yapıyor.. 1) Bakara/273 2) Hac/72 3) Muhammed/30

Burak Bey ve bu açık mektubu okuyan Değerli Dostlar!

Lütfen, ilgili âyetleri önce elinizdeki bir mealden inceleyin… Orada geçen “yüzlerinden tanırsın” ifadesinden hareketle Dona’nın -bunun aurayı tanımladığı- vurgusunu lütfen unutmayın.

Eğer okuduysanız; ilgili ifâdenin bir “yorum” olarak auraya işaret edebileceği ihtimalini herhalde çok görmezsiniz.

Evet, şimdi lütfen ilgili âyetlerin orijinaline bakınız ve “yüzlerinden tanırsın, tanırdın” cümleciğinin Arapça karşılığını bulun…

Bir şey fark edebildiniz mi?!

Fark edemeyenler için yardımcı olmak vazifemiz……..

Hâc/72 diğer iki örnek âyetten farklı! Bakara/273 ve Muhammed/30’dan farklı!

İki âyette, Dona tarafından aura olarak tanımlanan “Sima” kelimesi Hâc/72’de bulunmuyor. Onlardan farklı olarak bu Kurân adresinde “Vecih-Vücûh” kelimesi var…

Dolayısıyla, sormak gerekiyor!

Sima=Aura ise Vecih nedir? Yok eğer, Vecih=Aura ise Sima nedir??

Umarım, Dona’nın bu soruya cevabı Sima=Vecih=Aura şeklinde değildir!?? Çünkü, Kurân’ı kendisinin inzâl ettiğini düşünen ve iddia eden Dona, Semazen’in sözleri gibi misli getirilebilecek ve hiçbir üstünlüğü olmayan “sözler” ediyor demektir… Böyle olursa, Dona “kâinatın en deneyimli metin kodlayıcısı” nasıl olur???

(Devam)

Bülend SUNGUR dedi ki...

(Devam)

Unutulmasın ki, Dona’ya göre “müteşâbih bir âyet yaratmak” için özel bir dil (Arapça) yaratmak gereklidir. (Sayfa:45) Bir dili (Arapça) yaratan ve Kurân kriptolarını en özel biçimde kodlayan, bizim yakaladığımızı atlamış olabilir mi? Tanrı (Dona, Gizemli Sesin Sahibi) böyle bir hata yapabilir mi?

Biz, kulların hatasız olamayacağını bilerek; Yaratan’tan ötürü yaradılanları hoş görebiliriz. Fakat, Dona’yı hoş görebilir miyiz??? Onu hatasıyla sevebilir miyiz??

Burak Bey! Dikkatinizi çekmiştir; hedefimde hep Dona var… Bu yüzden, Dona’nın Arapçası gibi Türkçesini de beğenmediğimi söylemeye mecburum..

Siz, “okur-yazar” olarak gâyet iyi biliyorsunuz; Dona –kolayca anlaşılsın diye- Aura’nın baştaki “a”sını kaldırıp yerine bir adet “n” koyuyor ve iyi bildiğimiz “nur” kavramıyla ses benzerliğine de işaret ederek “nura” kelimesini türetiyor. Böylece, “Aura=Nura” oluyor…

Şimdi, lütfen 118. sayfada yer alan şu cümlelere dikkat edelim ve burada yakaladığımız farklılıkların hata olup olmadığına, hata ise büyük olup olmadığına ve Dona’ya yakışıp yakışmadığına; yakışmıyorsa Dona’nın tanrılığına halel getirip getirmediğine karar verelim..

“Kişinin nurası, onun ruhsal elbisesidir.” (1)
“Cehennem, aurandaki karanlık negatif enerjidir.” (2)
“Nura, insanın canını acıtan negatif enerjinin kendisidir.” (3)

Şu halde, bu Türçe anlatım karşısında “Cehennem=Nura” sonucuna varılmıyor mu?? Aura=Nura değil miydi? Cehennem, auradaki karanlık negatif enerji değil miydi?

Evet, en başta söylediğim gibi sözü uzatma, çok sayıda örnek sunma, hakkında kitap yazılacak kadar derin konulara girme taraftarı değilim ve maalesef imkânlarım ancak bu kadarına izin veriyor.

Bir şeyleri anlatabilmiş olmayı temenni ediyorum. Burak Bey, size bu komplonun mağduriyetinden kurtuluş diliyorum. Bence siz, bu komplo vasıtasıyla bir mağduriyet yaşıyorsunuz ve fakat aynı zamanda Kurân ile tanıştınız! Bu tanışıklığın değeri konusunda Dona ile hemfikiriz. Ancak, Dona hakkında sizinle hemfikir değiliz!

Umarım, sizi bir “doğum günü partisi” düzenlemeye teşvik eden bu sıra dışı süreci -bir de- bu açıdan değerlendirirsiniz. Çünkü, Dona’nın hatalarını yukarıdaki örnekler kabilinden sıralamaya kalkışsam –tahmin ediyorum- “dona” kalırsınız!!

Tahlil etmeye çalıştığım numûnelerin siz ve bütün okuyucular için yeterli olmasını Cenabı Allah’dan niyaz ediyorum. Bu duaya, şimdilik “Âmin” demekte zorlanacağınızı biliyorum. Ancak, biz olmayacak duaya “âmin” talep etmiyoruz. Sizi, Dona’nın rızası için değil ama Allah rızası için seviyor, sayıyoruz.. Size bütün doğum günleriniz şimdiden kutlu olsun diyor ve ömrünüzün uzun olmasını diliyoruz da, Dona’ya bir doğum gününü bile çok görüyoruz..

Eğer, duamız kabul olur ve siz mağduru olduğunuz komplonun farkına varırsanız; ciddi bir depresyon yaşayacağınız muhakkaktır. Çünkü, bu yöndeki bir farkındalık beraberinde ağır bir üzüntüyü getirecektir. İşte, asıl o zaman dimdik durma zamanıdır! Maalesef, süreci ve neticeleri ile ağır bir imtihandan geçiyorsunuz. Cenâbı Allah, sizi ve okuyucularınızı Dona’nın şerrinden korusun! Âmin!

Son söz olarak, size meditasyonlardan uzak durmanızı önerebilir miyim? Bu öneri, şu anda sizin için anlamlı değilse; meditasyon öncesinde ve hatta sırasında iki âyeti kerimeyi içinizden ve Arapça olarak çokça okumanızı tavsiye edebilir miyim? MÜ’MİNÛN/97,98

En iyi dileklerimle,

Neyzen SEMAZEN

Not: Burak Bey, röportajınızda 20 küsur meali tek tek inceleyerek en doğru çevirileri kullanmaya çalıştığınızı ve doğru olanın da bu olduğunu söylüyorsunuz. İşte, bu konu için Dona’ya değil de size itiraz ediyorum. Aksi iddia ve ispat edilemeyecek bir kesinlik düzeyinde yanılıyorsunuz! Çevirileri birbiriyle mukayese ederek, kutsal metine en “muvafık” olanı aramanın ve arayıp da bulmanın yolu Kurân Arapçası’nı bilmekten geçer.. Aksini düşünmek ve iddia etmek –maalesef- dünyanın yuvarlak olmadığını söylemek kabilinden hatadır. Özür dilerim.