Sözün gücü gerçektir!
Mucizeye dönüşebilir ve sihir tesiri yapabilir!!
Kurânî Zekâ dışında, bendeniz bu meselelere de kafa yormaktayım... O kadar ki, 2005 yılında "Söz Ola" adını taşıyan bir televizyon yarışma formatı tasarlamıştım.
Yeni yarışma formatlarının televizyonlarda yer bulduğu ve büyük reytingler aldığı o dönemde, bizim tasarladığımız format sözün gücünü vurgulamakta ve Türkçedeki erozyona "dur" demeyi hedeflemekteydi.
İthal ettikleri yabancı televizyon programları sebebiyle bu alanda uzman olan dağıtımcı bir firma, formata ilgi göstermiş ve bize zaman ayırmıştı. Format, bir çok yönden bu ilk testi başarıyla geçmişti. Ancak, daha sonra irtibat kurduğum yapımcı adresler, herhalde sözün gücüne yatırım yapmayı riskli görmüşlerdi ki bu yarışma formatı seyircisiyle buluşamadı...
Oysa, bugün TRT başta birçok televizyon kanalında sesi, diksiyonu ve Türkçe bilgisi spikerliğe müsait olmayan birçok insanın görev başında olması fevkalade düşündürücü!!
Doksanlı yılların "anchorman"lik furyası, bizi bu ürkütücü noktalara getirdi...
Sözün gücü, haberin gücüne yenildi!! Daha doğrusu, haberciliğin gücüne... (Habercilik de 28 Şubat'a!!)
"Her nerede yaşıyor ve yaşatılıyorsak" (?!) bu mağlubiyeti -sözün mağlubiyetini- her ana haber sonrasında sayısız defalar tattık!!
Neticede, koca koca "anchorman"lerin üssü haline gelen televizyonculuğumuz, sözün küçüldüğü/sesin kesildiği ve dolayısıyla Türkçeye zulmedilen bir mecrâ oldu!
2005'deki format, bu alanda uyanışa vesîle olmak hedefindeydi! Nasip olmadı!
Tevâfuk, aynı sene -Türkçe üzerine- Sn. Alev Alatlı tarafından kaleme alınmış bir metni "yüksek sesle" okumuşum...
Nasipte, sizlerin de dinlemeniz varmış...
"Sözün bittiği yerden" döneceğimiz günlerin ümidiyle...
Neyzen Semazen