Hz. Ali'nin "sel sebiylen ileyhâ" diyerek konuya açıklık getirdiğini ve görüşümü teyit ettiğini söylemiştim.
Yani, rivayete göre Hz. Ali âyetteki Selsebîl'i (İnsan:18) "sel/sor + sebiylen/bir yol" kelimelerinden oluşan birleşik isim saymıştı. Bu sözcüğü üreten fiil cümlesi "Ona (ileyhâ) giden/götüren bir yol sor!" anlamını taşıyordu...1
Literatür
QQ (Kurânî Zekâ) perspektifinden bu sözcüğün formasyonu2 hakkında tereddütüm kalmamıştı.
Fakat, bin yaşını çoktan aşmış literatürün -bir çok İslâmî mevzuda olduğu gibi- Selsebîl'in formasyonu hakkında tereddütleri vardı. Hz. Ali'ye atfedilen yukarıdaki görüş savunmasız bırakılmıştı!
Tefsir alanında üstâd/imam sayılan müfessirler3 başta, Şii müfessirlerin4 yazdıklarına tek tek müracaat ettim.
Sünnî ulemâdan Şii ulemâya ve müfessirlerden kâmûs (sözlük) sahiplerine doğru gerçekleştirdiğim incelemede izaha muhtaç bir manzara gördüm.
Tahmin ediyorum, Selsebîl özelinde bu izâhı ilk defa biz yapmış olacağız...
Her şeyden önce, Sünnî müfessirlerin kaydettiği Hz. Ali atıflı rivayet Şii müfessirler tarafından sahiplenilmemiş. Onlar bunun lafını bile etmemişler! Bu durumun, Şiilerin esas aldığı bir hadisle ilgisi olduğu çok açık!
Şii külliyâtındaki hadîse göre, Peygamber Efendimize verilen beş şeye karşılık Hz. Ali'ye de beş paralel şey verilmiştir. Buna göre Kevser Peygamberimizin, Selsebîl Hz. Ali'nindir!
Herhalde, böyle olunca başkaları için "o Cennet pınarına götüren bir yol sormanın" anlamı kalmıyor olmalı?!
Bu hadîse Kâşânî'nin5 tefsirinde yer vermesi, Kummî6Tûsî7 ve Tabersî'nin8 ise hiç temas etmemesi, beni Şii hadis külliyatını taramak külfetinden kurtardı. Çünkü, bu dört isim aynı zamanda Şii hadis literatürünün önde gelenleridir. Hadiste konumları, bizdeki Buhârî/Müslim gibidir!
Selsebîl'e dair dilbilim açısından ortaya konulmuş diğer önermeler, Sünni ve Şiilerde ortaktır...
Buna mukabil, Sünnî müfessirlerin kaydettiği Hz. Ali rivâyetinin, Arap dilinin meşhur sözlüklerinde de dışlandığını söylemek durumundayız!
Bu hadîse Kâşânî'nin5 tefsirinde yer vermesi, Kummî6Tûsî7 ve Tabersî'nin8 ise hiç temas etmemesi, beni Şii hadis külliyatını taramak külfetinden kurtardı. Çünkü, bu dört isim aynı zamanda Şii hadis literatürünün önde gelenleridir. Hadiste konumları, bizdeki Buhârî/Müslim gibidir!
Selsebîl'e dair dilbilim açısından ortaya konulmuş diğer önermeler, Sünni ve Şiilerde ortaktır...
Buna mukabil, Sünnî müfessirlerin kaydettiği Hz. Ali rivâyetinin, Arap dilinin meşhur sözlüklerinde de dışlandığını söylemek durumundayız!
Meselâ, İbn Manzûr9 Selsebîl hakkında Hz. Ali'ye ait hiçbir kayıt düşmezken, direkt olarak Ebû Câfer Muhammed bin Ali'nin şöyle dediğini nakleder: " ... kim bunu 'pınar için Rabb'ine bir yol sor' diye tefsir ederse, bu caiz görülemeyecek bir hatadır."
Tâc'ul-Arûs'a10 baktığımızda Ebû Câfer'in On İki İmam'ın beşincisi Muhammed El-Bâkır11 olduğunu anlıyoruz. Yâni, Hz. Ali atıflı bir rivayetin reddi onun torunlarından birine dayandırılıyor!
Tâc'ul-Arûs'a10 baktığımızda Ebû Câfer'in On İki İmam'ın beşincisi Muhammed El-Bâkır11 olduğunu anlıyoruz. Yâni, Hz. Ali atıflı bir rivayetin reddi onun torunlarından birine dayandırılıyor!
Ancak, Tâc'ul-Arûs'da -Lisan'ul-Arab'dan farklı olarak- Muhammed El-Bâkır'a ait görüşün reddiye içeren yukarıdaki kısmına nedense yer verilmemiştir?! Sâdece, görüşünün birinci kısmı şöyle aktarılmıştır: " ... bunun anlamı Selsebîl'in boğazla (pharynx) gırtlak (larynx) arasında hissedilen yumuşaklığıdır."
Diğer taraftan, Selsebîl için sözlüğünde12 fazla mâlûmat vermeyen Fîrûzâbâdî'nin, tefsirinde13 yine sözü kısa tutması ve fakat Hz. Ali rivayetini esas aldığını göstermesi dikkat çekicidir!
Kendi hadis kaynaklarımıza gelince, dikkatli ve detaylı bir incelemeye rağmen Selsebîl'in formasyonuna ışık tutacak bir ipucu göremedim, bulamadım! Ancak, El-Askalanî'nin14 Sahihi Buhari şerhinde düştüğü notu paylaşmalıyım.
İbn Ebî Hâtim'in İkrime'den aktardığına göre, Selsebîl'in sarfa (çekim/büküm) uğramış/müsait yapısı özel isim sayılmasına mâni olmuştur. Ayrıca, emir fiil ve tümlecinden oluşan ayrık bir ibâre olduğu iddiası da kabul görmemiştir.
Anlaşılıyor ki, İkrime'nin altını çizdiği ve itiraz ettiği husus sel+ sebiylen açılımının cümle içinde bir yan cümle olarak değerlendirilemeyeceğidir! Bu önemli ve haklı bir itirazdır! Daha sonra tekrar değerlendireceğiz.
Ama nihâyetinde, Hz. Ali'nin Selsebîl konusunda haklı çıkacağını, gelecek satırlarda hep birlikte göreceğiz. Ayrıca, Kevser'e paralel Selsebîl'i Hz. Ali'ye hasreden rivâyetin "uydurma" olduğundan ne kadar eminsem, Selsebîl'in birleşik sözcük (compound) olduğunu ortaya koyan görüşün Hz. Ali'ye aidiyet ihtimalini o kadar güçlü görüyorum!
İlim şehrinin kapısı Hz. Ali'nin zirvedeki QQ'sundan daha farklı bir şey bekleyemezdik zâten! Onun soyundan gelen başımızın tâcı imamlarımızın15 ise bu konuda farklı düşünebileceklerine ihtimal vermiyorum! Unutmayalım ki onlar Peygamberimizin (ass) torunlarıdır!
Selâm olsun onlara!
Selsebîl verilerinin literatürde üç eksene oturduğunu söyleyebiliriz.
Kurân'dan önce Arap dilinde ve diğer semitik dillerde ve de kültürlerde izine rastlanmayan Selsebîl'i SLS/SLSL köklerine bağlı olarak açıklamak mümkün değildir.
Sözcükte yer alan bazı seslerin Arapça bazı köklere benzerliği veya irtibatı açık olsa da, bu vaziyet formasyona ait her şeyi açıklamaya kâfî değildir!
Nitekim, SLS'ye bağlı olarak pınar suyunun içim kalitesini nitelendiren önermeler yanında, SLSL'ye bağlı olarak suyun içim kalitesi+/akış kuvveti ve çokluğuna ilişkin önermeler vardır. Bunlar isâbetli görüşlerdir ve iddia suya ait üstün özelliklerin pınarın ismini belirlediğidir.
Ancak, ortada bu köklerde göremediğimiz bir B/ب harfi vardır. Y/ى harfini zikretmiyoruz; çünkü sözcük formasyonunda belirleyici hüviyeti yoktur.
Zemahşerî16 SLSL'ye B harfi ilâvesinin sözcüğe mübalağa kattığını ve "had safhada yumuşaklık" belirttiğini iddia etmiştir. Oysa, Arapça'da köke ilâve edilecek harfler bellidir ve onlar arasında B yoktur!
Ebû Hayyân17 B harfinin sözcüğün kendi kökünden geldiğini, SLSL'ye sonradan B ilâvesinin mümkün olmadığını vurgulamıştır ki tamamen haklıdır!
Fakat, Zemahşerî Arap dili-edebiyatında ve belağatta dehâsı kabul edilmiş bir şöhrettir! Dolayısıyla, Arapça'da B ilâvesiyle sözcük türetmenin mümkün olmadığını herkesten daha iyi bilir?!
Acaba, farklı bir şey mi söylemek istemiştir?!
Bu sorunun cevabı, Zemahşerî'den sonra Râzî'nin18 de tekrarladığı şu görüşte saklıdır!
Zemahşerî, İnsan:17. âyetteki19 Zencebîl ile 18. âyetteki Selsebîl arasındaki ilişkiye işaret etmiştir. Zencebîl (zencefil) Arapların kokusundan hoşlandıkları için içeceklerine kattıkları, ancak yakıcı lezzete sahip bir bitkidir.
Ona göre, 17. âyet bağlamında Selsebîl zencebîl tadındadır. Ancak, onun yakıcılığından eser olmadığı gibi had safhada yumuşaktır.
İşte bu açıklama, Zemahşerî'nin kuraldışı/kuralsız B ilâvesinin hikmetidir!
O devirde dilbilim -bugün çok iyi bildiğimiz- portmanto sözcük20 (Blend word/اَلنَّحْتُ/Naht) türetmekten habersiz olduğu için, Zemahşerî aslında meramını ifade edememiştir!
Galiba, onun algısına göre Selsebîl (selse+biyl) "zence+biyl"den türetilmiştir! Yâni, "zence" gitmiş; "selse/+l" gelmiştir!
Tabii, bunu kavram olarak bu şekilde bilmediği ve ifade edemediği için, kompozisyona B harfi eklendiğini "çâresiz" biçimde iddia etmiştir. Nitekim, Ebû Hayyan görüşü bu yüzden tenkit etmiştir.
Gerçekten, Selsebîl eğer Arapça'nın mâlum morfolojisinden (Sarf) doğmuşsa, bunun B harfiyle olması mümkün değildir! B, 10 adet "ziyâde" harften biri değildir.
L (Lâm) harfi ise 10 ziyâde harften biridir ve bu mantık dâiresinde bakılırsa L ilâvesiyle sözcük türetilmesi çok mantıklı olurdu... Bu, tamamen kuralsız B ilâvesiyle mukayese edilmeyecek kadar güçlü bir önermedir! (Tarafımdan önerilmiştir.)
O durumda sözcük "selselîl" olurdu ki, kontekst ve semantik bu morfolojik önermeyi kesinlikle desteklerdi... Üstelik, Selsebîl içinde varlığı sezilen "sebîl" gibi, bu farazî sözcüğün içinde de "selîl" kolayca sezilebilirdi...
Selîl'in20 bir anlamı vâdi içinden geçen su yatağıdır. Üstelik "Selîl'ül-Cennet"21 tabiri hadislerde geçmektedir!
Buna göre, formasyonu B harfine indirgeyerek açıklamanın imkânsızlığı ortadadır!
Şu halde, Zemahşerî'nin "zence+biyl"den "selse+biyl" türetildiği yönünde, bugünkü portmanto sözcüğe karşılık gelen bir algısı vardıysa eğer; QQ perspektifinden bu da geçersizdir!
Çünkü, Kurân kendi ürettiği sorulara kendi içinden cevap verir!
Oysa, "S+L+S(+L)/selse"yi karşılayacak bir Kurân kelimesi yoktur! "zence" yerine "selse" ikâmesiyle sözcük formasyonu, sağlamasını Kurân'dan yapamayacağımız bir önermedir!
Yâni, "sel+sebiyl"in sağlamasını Kurân'dan yapabiliriz; fakat "selse+biyl" için bu mümkün değildir!
Birinci bölümde Nöldeke ve ona hayran sözlükçüden bahis olmuştu. İlk bölümü yazıp yayınladıktan sonra gördüm ki sözlükçünün hayranları arasında ateist olmayanlar da var! Bunlardan biri, sözlükçünün Selsebîl incelemesine22 meftun vaziyette, bundan böyle ilâhiyatçıların -İnsan Sûresi tefsirinde- sözlükçüye atıfta bulunmalarının şart olduğunu haykırıyordu?!
Sözlükçünün Kurân meali yazmasını isteyenlere kıyasla nisbeten mâkul (!) bir görüştü!
Kendisiyle yazışarak iletişim kurduğum "meftûn" kişi, sözlükçüyü savunmaya o kadar ayarlıydı ki bir şey anlatmanın imkânı yoktu!
Sözlükçünün "sil-şıbil/oluk-yol" görüşünü hararetle savunuyordu. Birinci bölümde yazdıklarıma bakarak, fakat daha sonra yazacaklarımı hiç hesap etmeyerek asıl "sersefîl" olanın ben olduğumu iddia edecek kadar coşkundu!
Gerekçesini gördükten sonra, meşhur şarkının şu dizelerini hatırlamamak imkânsızdı...
"Yok içmeye bir şişe bile ayran/Nene gerek senin tahtırevan..."23
"İlle de Kıtmîr" diyen bu kafa karşısında ve sahiplendiği gerekçesi hakkında söz söylemek, bu yüzden şart oldu!
Kendi hadis kaynaklarımıza gelince, dikkatli ve detaylı bir incelemeye rağmen Selsebîl'in formasyonuna ışık tutacak bir ipucu göremedim, bulamadım! Ancak, El-Askalanî'nin14 Sahihi Buhari şerhinde düştüğü notu paylaşmalıyım.
İbn Ebî Hâtim'in İkrime'den aktardığına göre, Selsebîl'in sarfa (çekim/büküm) uğramış/müsait yapısı özel isim sayılmasına mâni olmuştur. Ayrıca, emir fiil ve tümlecinden oluşan ayrık bir ibâre olduğu iddiası da kabul görmemiştir.
Anlaşılıyor ki, İkrime'nin altını çizdiği ve itiraz ettiği husus sel+ sebiylen açılımının cümle içinde bir yan cümle olarak değerlendirilemeyeceğidir! Bu önemli ve haklı bir itirazdır! Daha sonra tekrar değerlendireceğiz.
Ama nihâyetinde, Hz. Ali'nin Selsebîl konusunda haklı çıkacağını, gelecek satırlarda hep birlikte göreceğiz. Ayrıca, Kevser'e paralel Selsebîl'i Hz. Ali'ye hasreden rivâyetin "uydurma" olduğundan ne kadar eminsem, Selsebîl'in birleşik sözcük (compound) olduğunu ortaya koyan görüşün Hz. Ali'ye aidiyet ihtimalini o kadar güçlü görüyorum!
İlim şehrinin kapısı Hz. Ali'nin zirvedeki QQ'sundan daha farklı bir şey bekleyemezdik zâten! Onun soyundan gelen başımızın tâcı imamlarımızın15 ise bu konuda farklı düşünebileceklerine ihtimal vermiyorum! Unutmayalım ki onlar Peygamberimizin (ass) torunlarıdır!
Selâm olsun onlara!
Bir tutam zencefil
Selsebîl verilerinin literatürde üç eksene oturduğunu söyleyebiliriz.
- S+L+S/selise/سَلِسَ ve S+L+S+L/selsele/سَلْسَلَ fiillerine bağlı morfolojik/semantik önermeler
- Sözcüğün sıfat mı yoksa isim mi olduğu tartışması
- Sel+sebiylen rivâyeti hakkında -çoğu olumsuz- görüşler
Kurân'dan önce Arap dilinde ve diğer semitik dillerde ve de kültürlerde izine rastlanmayan Selsebîl'i SLS/SLSL köklerine bağlı olarak açıklamak mümkün değildir.
Sözcükte yer alan bazı seslerin Arapça bazı köklere benzerliği veya irtibatı açık olsa da, bu vaziyet formasyona ait her şeyi açıklamaya kâfî değildir!
Nitekim, SLS'ye bağlı olarak pınar suyunun içim kalitesini nitelendiren önermeler yanında, SLSL'ye bağlı olarak suyun içim kalitesi+/akış kuvveti ve çokluğuna ilişkin önermeler vardır. Bunlar isâbetli görüşlerdir ve iddia suya ait üstün özelliklerin pınarın ismini belirlediğidir.
Ancak, ortada bu köklerde göremediğimiz bir B/ب harfi vardır. Y/ى harfini zikretmiyoruz; çünkü sözcük formasyonunda belirleyici hüviyeti yoktur.
Zemahşerî16 SLSL'ye B harfi ilâvesinin sözcüğe mübalağa kattığını ve "had safhada yumuşaklık" belirttiğini iddia etmiştir. Oysa, Arapça'da köke ilâve edilecek harfler bellidir ve onlar arasında B yoktur!
Ebû Hayyân17 B harfinin sözcüğün kendi kökünden geldiğini, SLSL'ye sonradan B ilâvesinin mümkün olmadığını vurgulamıştır ki tamamen haklıdır!
Fakat, Zemahşerî Arap dili-edebiyatında ve belağatta dehâsı kabul edilmiş bir şöhrettir! Dolayısıyla, Arapça'da B ilâvesiyle sözcük türetmenin mümkün olmadığını herkesten daha iyi bilir?!
Acaba, farklı bir şey mi söylemek istemiştir?!
Bu sorunun cevabı, Zemahşerî'den sonra Râzî'nin18 de tekrarladığı şu görüşte saklıdır!
Zemahşerî, İnsan:17. âyetteki19 Zencebîl ile 18. âyetteki Selsebîl arasındaki ilişkiye işaret etmiştir. Zencebîl (zencefil) Arapların kokusundan hoşlandıkları için içeceklerine kattıkları, ancak yakıcı lezzete sahip bir bitkidir.
Ona göre, 17. âyet bağlamında Selsebîl zencebîl tadındadır. Ancak, onun yakıcılığından eser olmadığı gibi had safhada yumuşaktır.
İşte bu açıklama, Zemahşerî'nin kuraldışı/kuralsız B ilâvesinin hikmetidir!
O devirde dilbilim -bugün çok iyi bildiğimiz- portmanto sözcük20 (Blend word/اَلنَّحْتُ/Naht) türetmekten habersiz olduğu için, Zemahşerî aslında meramını ifade edememiştir!
Galiba, onun algısına göre Selsebîl (selse+biyl) "zence+biyl"den türetilmiştir! Yâni, "zence" gitmiş; "selse/+l" gelmiştir!
Tabii, bunu kavram olarak bu şekilde bilmediği ve ifade edemediği için, kompozisyona B harfi eklendiğini "çâresiz" biçimde iddia etmiştir. Nitekim, Ebû Hayyan görüşü bu yüzden tenkit etmiştir.
Gerçekten, Selsebîl eğer Arapça'nın mâlum morfolojisinden (Sarf) doğmuşsa, bunun B harfiyle olması mümkün değildir! B, 10 adet "ziyâde" harften biri değildir.
L (Lâm) harfi ise 10 ziyâde harften biridir ve bu mantık dâiresinde bakılırsa L ilâvesiyle sözcük türetilmesi çok mantıklı olurdu... Bu, tamamen kuralsız B ilâvesiyle mukayese edilmeyecek kadar güçlü bir önermedir! (Tarafımdan önerilmiştir.)
O durumda sözcük "selselîl" olurdu ki, kontekst ve semantik bu morfolojik önermeyi kesinlikle desteklerdi... Üstelik, Selsebîl içinde varlığı sezilen "sebîl" gibi, bu farazî sözcüğün içinde de "selîl" kolayca sezilebilirdi...
Selîl'in20 bir anlamı vâdi içinden geçen su yatağıdır. Üstelik "Selîl'ül-Cennet"21 tabiri hadislerde geçmektedir!
Buna göre, formasyonu B harfine indirgeyerek açıklamanın imkânsızlığı ortadadır!
Şu halde, Zemahşerî'nin "zence+biyl"den "selse+biyl" türetildiği yönünde, bugünkü portmanto sözcüğe karşılık gelen bir algısı vardıysa eğer; QQ perspektifinden bu da geçersizdir!
Çünkü, Kurân kendi ürettiği sorulara kendi içinden cevap verir!
Oysa, "S+L+S(+L)/selse"yi karşılayacak bir Kurân kelimesi yoktur! "zence" yerine "selse" ikâmesiyle sözcük formasyonu, sağlamasını Kurân'dan yapamayacağımız bir önermedir!
Yâni, "sel+sebiyl"in sağlamasını Kurân'dan yapabiliriz; fakat "selse+biyl" için bu mümkün değildir!
Ayranı yok içmeye
Birinci bölümde Nöldeke ve ona hayran sözlükçüden bahis olmuştu. İlk bölümü yazıp yayınladıktan sonra gördüm ki sözlükçünün hayranları arasında ateist olmayanlar da var! Bunlardan biri, sözlükçünün Selsebîl incelemesine22 meftun vaziyette, bundan böyle ilâhiyatçıların -İnsan Sûresi tefsirinde- sözlükçüye atıfta bulunmalarının şart olduğunu haykırıyordu?!
Sözlükçünün Kurân meali yazmasını isteyenlere kıyasla nisbeten mâkul (!) bir görüştü!
Kendisiyle yazışarak iletişim kurduğum "meftûn" kişi, sözlükçüyü savunmaya o kadar ayarlıydı ki bir şey anlatmanın imkânı yoktu!
Sözlükçünün "sil-şıbil/oluk-yol" görüşünü hararetle savunuyordu. Birinci bölümde yazdıklarıma bakarak, fakat daha sonra yazacaklarımı hiç hesap etmeyerek asıl "sersefîl" olanın ben olduğumu iddia edecek kadar coşkundu!
Gerekçesini gördükten sonra, meşhur şarkının şu dizelerini hatırlamamak imkânsızdı...
"Yok içmeye bir şişe bile ayran/Nene gerek senin tahtırevan..."23
"İlle de Kıtmîr" diyen bu kafa karşısında ve sahiplendiği gerekçesi hakkında söz söylemek, bu yüzden şart oldu!
İnsan:6
Mâverdî'nin24 Mukâtil, Kurtubî'nin25 Ebu'l-Âliye26 ve Mukâtil27 referanslarıyla aktardıkları bir görüş vardır...
Buna göre pınarın Selsebîl olarak isimlendirilmesinin sebebi, pınar suyunun Cennet ehline her yerde (yollarda, konaklarda) ulaşabilmesidir.
Bahsi geçen Sözlükçü hayranı -ki bundan sonra lakabı Ayransız olsun- bu görüşü esas alarak, sözlükçünün "sil-şıbil/oluk-yol" önermesini bana karşı savunuyordu...
Demek ki Ayransız, pınarın adını kendisini Cennet'in bütün koordinatlarına ulaştıran bir taşıyıcı şebekeden (oluk-yol) aldığını düşünüyordu?!
Böyle söyleyince, beni demagoji yapmakla itham etti!
Diyelim ki, pınara Selsebîl isminin verilmesinde Ebu'l-Âliye ve Mukâtil yanılmıyorlardı... Pekî, onların iddialarının "oluk-yol" (!) ile ilgisini kurmak nasıl mümkün olabilirdi?? Orası Cennet olduğuna, DSİ veya İSKİ oraya hizmet götürmediğine göre?!
Dahası, bu iki râvînin Selsebîl'i izah sadedinde söyledikleriyle, sözcüğün formasyonu arasında ne şekilde irtibat kurduklarına vâkıf değiliz! Mukâtil'in eldeki tefsirine28 baktığım zaman da bu yönde bir açıklık göremedim.
Burada, "Ibâdullah" pınardan içtikleri gibi "tefcîr/çıkartmak/akıtmak" fiiliyle anlatılan, istedikleri yer ve zamanda pınarın kaynaması imkânına mâliktirler!
Her ne olursa olsun, Selsebîl'in sözcük formasyonu ile yukarıdaki îzah arasında ne tip bir lengüistik bağ kurulduğuna dair açıklamaya rastlamadım!
Sâdece, Mâverdî'nin tefsirinde Mücâhid'den30 rivayetle "silsilet'üs-sebîl" terimi yer alır ki, bu terkîbin yine bir portmanto sözcük önerdiğini hesap ederek, Ebu'l-Âliye/Mukâtil görüşüyle uyuşabileceğini düşünmekteyim... İzâhına girmiyorum!
...
Bu bölümde iki alt başlığa daha yer vermeyi planlıyordum. Ardından üçüncü bölüme geçecektim! Yoruldum! Bu bölümü tamamlıyor; onları gelecek bölüme bırakıyorum.
Selsebîl'in formasyonuna dair literatürdeki en geniş ve nihâî sonuç verecek yegâne araştırmayı okuduğunuzdan emin olabilirsiniz.
Üçüncü ve son bölümü yazıp yayınladığımda, sözlükçü ve ayransızın karşısına geçip gevrek gevrek gülebileceğinizden şüpheniz olmasın!
Ancak benim, bu titiz araştırmayı okuyup ikna olduktan sonra, sözlükçünün bloguna bir zahmet uğrayıp "Aha da budur!" diyecek birilerinin çıkacağından kuşkum var!
Bülend Sungur
1) Kurtubî (ö. 1272 m.) Tefsir'ül-Câmi Li-Ahkâm'il-Kurân, İnsan Sûresi.
3) Taberî, Zemahşerî, Râzî, Kurtubî, İbn Kesîr, Beydâvî, Semerkandî, Mâverdî, İbn Atıyye, Ebû Hayyan.
4) Tabersî, Tûsî, Tabetabaî, Şîrâzî, Feyz-i Kâşânî.
5) Feyz-i Kâşânî (ö. 1670 m.) Tefsîr'us-Sâfî Fî Tefsîri Kelâmillâh'il-Vâfî, İnsan Sûresi.
6) Ali b. İbrahim El-Kummî (m. 10. asır) Tefsîr'ul-Kummî, İnsan Sûresi; Hadis kitabı yok, Râvi.
7) Tûsî (ö. 1039 m.) Et-Tibyân'ül-Câmi' Li-Ulûm'il-Kurân, İnsan Sûresi.
8) Tabersî (ö. 1127 m.) Mecma'ul-Beyân Fî Tefsîr'il-Kurân, İnsan Sûresi.
9) İbn Manzûr (ö. 1311 m.) Lisân'ul-Arab, S+L+S+L md.
6) Ali b. İbrahim El-Kummî (m. 10. asır) Tefsîr'ul-Kummî, İnsan Sûresi; Hadis kitabı yok, Râvi.
7) Tûsî (ö. 1039 m.) Et-Tibyân'ül-Câmi' Li-Ulûm'il-Kurân, İnsan Sûresi.
8) Tabersî (ö. 1127 m.) Mecma'ul-Beyân Fî Tefsîr'il-Kurân, İnsan Sûresi.
9) İbn Manzûr (ö. 1311 m.) Lisân'ul-Arab, S+L+S+L md.
10) Murtazâ Ez-Zebîdî (ö. 1790 m.) Tâc'ul-Arûs, S+L+S+B+L md.
12) Mecdüddîn El-Fîrûzâbâdî (ö. 1415 m.) Kâmûs'ül-Muhıyt, Selsebîl ve Sebîl md.
13) Mecdüddîn El-Fîrûzâbâdî, Envâr'ut-Tenzîl ve Esrâr'ut-Te'vîl, İnsan Sûresi.
14) İbn Hacer El-Askalanî (ö. 1449 m.) Feth'ul-Bârî Bi Şerhı Sahîh'il-Buhârî, Kitâbu Bed'il-Khalk.
15) http://tr.wikipedia.org/wiki/On_%C4%B0ki_%C4%B0mam
16) Zemahşerî (ö. 1144 m.) El-Keşşâf , İnsan Sûresi.
17) Ebû Hayyan (ö. 1344 m.) El-Bahru'l-Muhıyt, İnsan Sûresi.
18) Fahreddin Râzî (ö. 1209 m.) Et-Tefsîr'ul-Kebîr, İnsan Sûresi.
19) http://www.kuranmeali.com/ayetkarsilastirma.asp?x=16&y=19&sure=76&ayet=17
20/21) İbn Manzûr (ö. 1311 m.) Lisân'ul-Arab, S+L+L md.
22) S.Nişanyan,"Bu kumların altında Manhattan vardı" nisanyan1.blogspot.com, 27.3.2013.
23) http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/116029/cem-karaca-raptiye-rap-rap
24) Mâverdî (ö. 1058) En-Nüket ve'l-Uyûn, İnsan Sûresi.
25) Kurtubî (ö. 1272 m.) Tefsir'ül-Câmi Li-Ahkâm'il-Kurân, İnsan Sûresi.
26) http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/MSSD-Kurra_ve_muhaddis_Rufey_bin_Mihran-649.aspx
27) http://tr.wikipedia.org/wiki/Muk%C3%A2til_bin_S%C3%BCleyman
28) Mukâtil (ö. 767 m.) Tefsîr-i Mukâtil b. Süleyman, İnsan Sûresi.
29) http://www.kuranmeali.tv/76/6
30) http://tr.wikipedia.org/wiki/M%C3%BCc%C3%A2hid
14) İbn Hacer El-Askalanî (ö. 1449 m.) Feth'ul-Bârî Bi Şerhı Sahîh'il-Buhârî, Kitâbu Bed'il-Khalk.
15) http://tr.wikipedia.org/wiki/On_%C4%B0ki_%C4%B0mam
16) Zemahşerî (ö. 1144 m.) El-Keşşâf , İnsan Sûresi.
17) Ebû Hayyan (ö. 1344 m.) El-Bahru'l-Muhıyt, İnsan Sûresi.
18) Fahreddin Râzî (ö. 1209 m.) Et-Tefsîr'ul-Kebîr, İnsan Sûresi.
19) http://www.kuranmeali.com/ayetkarsilastirma.asp?x=16&y=19&sure=76&ayet=17
20/21) İbn Manzûr (ö. 1311 m.) Lisân'ul-Arab, S+L+L md.
22) S.Nişanyan,"Bu kumların altında Manhattan vardı" nisanyan1.blogspot.com, 27.3.2013.
23) http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/116029/cem-karaca-raptiye-rap-rap
24) Mâverdî (ö. 1058) En-Nüket ve'l-Uyûn, İnsan Sûresi.
25) Kurtubî (ö. 1272 m.) Tefsir'ül-Câmi Li-Ahkâm'il-Kurân, İnsan Sûresi.
26) http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/MSSD-Kurra_ve_muhaddis_Rufey_bin_Mihran-649.aspx
27) http://tr.wikipedia.org/wiki/Muk%C3%A2til_bin_S%C3%BCleyman
28) Mukâtil (ö. 767 m.) Tefsîr-i Mukâtil b. Süleyman, İnsan Sûresi.
29) http://www.kuranmeali.tv/76/6
30) http://tr.wikipedia.org/wiki/M%C3%BCc%C3%A2hid