31 Ocak 2012 Salı

İliiiim İlim, Bilmektir



Birçok meselede olduğu gibi,  gerileyişimiz dilimizde de kendisini gösteriyor... Yozlaşma ve erozyon burada da var!!

Şahsî kültürel seviyemiz yüksek olsa bile, lisânımıza sirâyet eden zaafiyetlerden tamamen korunmamız imkânsız gibi?!

Bu münâsebetle, lisânına önem verdiğini bildiğimiz veya iştigal sahaları sebebiyle önem vermesi icap eden insanlarımızın sözlerinde ve söyleyişlerinde hatalar gördüğümüzde şaşırmıyoruz...

Meseleye örnek olur ümidiyle, mânâ büyüğümüz Yûnus Emre'nin bizden ne çektiğine sözü getirmek istiyorum..

Bir türlü, bu muhteşem zâtın –eskilerin deyişiyle- inşâd eylediği mânâsı yüce şiirlerini, onun gibi inşâd edemiyoruz?!

Meselâ, bir okuma-vurgulama hatasını âdeta klonlayarak çoğaltıyoruz ve her yerde o değerli şahsiyetin bize mirasını istemeden-bilmeden küçük düşürüyoruz...

Üstâdımız Yûnus Emre'den kendi çağında bir "ilim" tarifi istenmiştir ve o da Yûnusça bir tarif vermiştir. Dillerimizden düşmeyen o meşhur ilâhîyi bilmeyenimiz yoktur! 

Bununla beraber, şiiri inşâd eyleyen seslendirme ustalarımız dahi bu hataya düşmekten  kurtulamamışlardır... 

O eşsiz vokalistlerin mârifetleriyle büyülendiğimiz için, daha ilk mısrada ortaya çıkan okuma hatasını farketmek ve düzeltmek gâliba bugüne kadar kimseye nasip olmamıştır?! Ben henüz rast gelmedim!

Bizim lisânımızda "ilim bilmek" diye bir şey yoktur!

"Matematik bilmek, fizik bilmek, dil bilmek" vardır; fakat "ilim bilmek" yoktur! Varsa bile kural dışıdır; hatadır!

Dolayısıyla, söz ustası Yûnus Emre'den bir ilim târifi istediğimizde, onun şöyle dediğini kabul edemeyiz; iddia edemeyiz!

"İlim: İlim bilmektir!"

Böyle şey olmaz!

Oysa, târif çok basittir; ama bunu anlamak nedense bir türlü mümkün olmamıştır?!

"İliiiim ilim: Bilmektir!"

Yûnus Emre'mizin aziz hâtırasına hürmeten bunu da biz düzeltmiş olalım ve hatasıyla sevabıyla o meşhur şiiri bir de biz inşâd edelim...

Neyzen Semazen



29 Ocak 2012 Pazar

Kurân Antikacılara Uğramaz



Mâzîmizin bize taşıdığı mîras hakîkaten çok değerlidir!

İslâm dünyası olarak -diğer coğrafyalar ve tarihlerle mukayese edildiğinde- ne kadar nasipli olduğumuzu itiraf etmek durumundayız. 

Herşeyden önce, mâzimiz bize İslâm'ı taşıdı!

Ancak, bizim geleceğe İslâm'ı lâyıkıyla taşıyabilmek yolunda ârızalarımız var! Komplekslerimiz, takıntılarımız var! Fobilerimiz, tabularımız var!

İslâmî ilimler sahasında bu ârızalar çok belirgindir ve artık tedâviye muhtaç olduğumuz kat'îdir!

Bir karıncaya dahî "ulu olduğu" nazarıyla bakan ahlâkın, irfanın mirasçılarıyız... Elbette, geçmişimizin değerli şahsiyetlerini ulularız... Onların kendi devirlerini aydınlatan ve bizim devirlerimize dahî ışığı düşen çalışmalarından her şekilde istifâde ederiz... 

Bununla beraber, şu ezikliğimiz nedir?!

Sanki, İslâmî ilimler sahasında ilmin kıymeti zamanla kayıtlıdır?! İlmin ve âlimin kıymeti, sanki üzerinden kaç asır geçtiğine veya bizden kaç asır önce yaşandığına bağlıdır?!

İlim ve âlim, vazo gibi bir eşya mıdır ki üzerinden geçen asırlar ona değer katsın!?

Peki, biz müslümanların nazarında, neden geçmişin ilmi ve âlimleri, günümüzün ilmi ve âlimlerinden "otomatik olarak" daha kıymetlidir?! Geçmiş, neden bizim nazarımızda "tartışmasız" üstünlüğe sahiptir?!

Nedir bu "antika" saplantımız?!

Saplantılarımızla kurguladığımız hiyerarşide, geçmişin ilmini ve âlimlerini "dokunulmaz" kılmışız... İlim anlayışımız ve kavrayışımız tam anlamıyla "müzelik" olmuş!!

Bu "hiyerarşi" zihinlerimizi o kadar bloke etmiş ki mâzîmizin esîrî olmuşuz! "Kökü mâzîde olan âtiyi" kurmak da nasibimiz olmaktan çıkmış!

Mâzî, "hazretler hiyerarşisi"nde zengin bir şeçerenin "meftûnları" olarak bize -bizi kilitleyen- bir "fitne" olmuş?!

Mâzînin bir kabahati yok; kabahat bizde?!

Geçmişte, İslâmî ilimler sahasında ceddimizin mîrasını "eski ve yazma eserler" düzeyinde inceleme-araştırma imkânlarım oldu... 

İslâm dünyası olarak, o eserlerin lâyık olduğu ilgiyi -muhafaza başta- göstermekten hâlen çok uzağız!! O eserlerin bazılarında belki vârolan "sırlardan" dahî haberdar değiliz?!

Bu sorumsuzluğumuza veya acziyetimize rağmen, geçmişe "erişilmez-ulaşılmaz üstünlük" izâfe etmekte son derece kararlıyız?! Acayip istikrarlıyız?!

Bu "karar" (?) veya "istikrar" (!) bizi "yeni şeyler" söylemekten ve "yeni keşifler" yapmaktan alıkoyuyor; farkında mıyız?!

Bilelim ki Mushaflar eskir; Kurân eskimez! 

Antikacıdan çıkmayanların (geçmişe saplanıp kalanların)  Kurânî Zekâ'sı inkişâf etmez! 

Edemez!

Neyzen Semazen

11 Ocak 2012 Çarşamba

Kurân Kapısına Çilingir Çağrılmaz



Vaktiyle, hâlen faal olan bir İslâmî tartışma (müzâkere) forumunda uzunca bir süre yazmaya mecbur kalmıştım!

Mecbur kalmıştım; çünkü "ağzı olanın konuştuğu" bir ortamdı... "Düşünçe ve ifâde hürriyeti"nin dînî alanda da "kayıtsız şartsız" varolduğunu zannedenler çoğunluktaydı! İlimde ve de İslâmî ilimlerde demokrasi olmayacağını anlatmaya kendimi mecbur hissetmiştim!

Yenilen pehlivanların güreşe doymadığı o forumda, girdiğim her münazarayı tartışmasız gâlip bitirmiştim!

O günlerde bizzat yaşayarak görmüştüm ki, bir çok insanın Kurân'a dönüşü -içinde samimiyet bulunsa da- fanteziler seviyesinde kalıyor, ötesine geçmiyordu!

Bu münâsebetle, bugüne kadar yaptığım ve inşaALLAH bundan sonra devam edeceğim çalışmalarımı "Kurânî Zekâ" terimiyle etiketlemeyi tercih ettim!

Çünkü, Kurânî Zekâ'mız inkişâf etmediyse; ilâhiyat profesörü olmamız "şimdi yeni şeyler söylememizi" mümkün kılmıyordu! Kurân'a dönmek hususunda "istekli" olmamız da, "SünnetuLLAH"dan "torpil" koparmamıza yetmiyordu?!

Klâsik dînî literatürün devâsa hacmi, kendisi içinde seyahat edenlerin Kurân'ın merkezine seyahat etmelerini engelliyordu.

Buna mukâbil, mevcut literatürü ve müktesebâtı hiçe sayarak(?) Kurân için yola çıkanların ürettikleri,  fantezilerinden daha kıymetli olmuyordu!

Bütün bu girizgâhı, aslında "böyle şey olmaz" demek için yaptım!

Çünkü, bir kez  daha karşıma o forumda benzerine sıklıkla rastladığım "fanteziler" çıktı!!

Sayın İhsan Eliaçık bir televizyon programında şunları söylemişti...


Böyle şey olmaz!

Kurân üzerinde çalışabilir, araştırabiliriz; ancak bu her konuda ahkâm kesmemizi gerektirmez!! Bazı konuları da bilmeyelim canım?! Bazı konuları araştırıyor, onlar üzerinde çalışıyor olalım da, henüz neticeye varamamış olalım canım?! 

Böyle şey olmaz!

Kurânî Zekâ inkişaf etmediğinde, ya Kurân'ı sâdece Resullullah'ın anlayacağı bir kodeks olarak  "ulaşılmaz" kılarız, ya da onu "basit" beşerî bir metin gibi algılarız?!

Kurân, son mûcizedir ve mûcize bir kodekstir!!

Beşeriyete, Kurân  gibi "Kurânî Zekâ" da bahşedilmiştir!! Biri kilit, diğeri anahtardır!!

Bu kilit, yanlış anahtarlarla açılmaz! Açmak için çilingir de çağrılmaz!!

Lütfen, kilidi zorlamayın!!

Lütfen, Kurân'la oynamayın!!

Çilingirler başka kapıya!!

Neyzen Semazen