20 Şubat 2012 Pazartesi

Aklın Yolu Bir Değildir / III


18 Şubat tarihli, görüntülü ve yorumlu bir haberde, Sayın Yaşar Nuri Öztürk'ün bir konudaki görüşlerine yer verilmiş.


Seyirciden gelen soru, Kurân'ın (Mushaf) parayla satışının günah olup olmadığı... 

Sayın Öztürk'ün cevabı, "Gayet tabii, günah!"...

Buradan başlayarak, Yaşar Nuri Bey Diyânet İşleri kadrosundaki imamların aldıkları maaşlara kadar yorum getiriyor ve bu yoldan elde edilen kazancı kendisinin - ve geçmişte babasının- "haram" saydığını söylüyor...

Ayrıca, bunun aksini kimsenin iddia ve ispat edemeyeceğini de sözlerine ekliyor... 

Görüntüleri izlediğimizde, Sn. Öztürk'ün görüşlerine temel teşkil eden üç unsur dikkat çekiyor...

1) Mushaf satışı, "dînî değer" satışı olarak yorumlanmış...
2) İmamlar, kıldırdıkları namaz için ücret alıyorlar... Namazı para karşılığında kıldırıyorlar... 
3) 15 yüzyıla-Osmanlı'ya gelinceye kadar kadrolu imamlık diye bir şey yoktu... Yâni, bu uygulamaya geçmişten bir sağlama yapmak ve uygulamayı geçmişin onayıyla aklamak da mümkün değildir!

Aklın yolu bir olmadığından veya  mütevazı QQ'um beni farklı yönlendirdiğinden olsa gerek, bendeniz Yaşar Nuri Bey'den tamamen farklı düşünüyorum... Ayrıca, vaktim olsaydı aksini iddia ettiğim gibi, bunu ispat da edebilirdim! 

Ancak, böyle bir konuda "Haram!" kaydıyla ortaya çıkıldığında, "ispat" külfetinin kime düşeceğini herhalde takdir edersiniz?!

Bu münasebetle, ispat külfetini üstüme almadan aksi yöndeki iddiamı kısaca izah edeyim...

Kurân, Peygamber Efendimize  "Kırtâs" hâlinde indirilmemiştir... (En'âm:7'inci âyete bakınız.)

Dolayısıyla, satılan şey "dînî değer" değildir; kırtasiyedir!

Mushaf basımı ve satışı çok kârlı bir iş ise ve satıcıyı meselenin sâdece bu yönü ilgilendiriyor olsa bile,  bu kazanç satıcıya helâldir! Yeter ki gayri meşrû ve gayri ahlâkî bir şeyin basımı ve satışı ile ilgilenmiyor olsun... 

Yeter ki, işi kırtasiye olanlar En'âm: 91'deki gibi melûn bir niyet taşımasınlar!

Diğer taraftan, imamlar rekat başına (!) ücretlendirilmiyorlar... Teravih namazları sebebiyle fazla mesâi ücreti de (!) almıyorlar... 

Şaka bir yana, imamların ve müezzinlerin aldıkları ücret, kıldırdıkları namaz için değildir! Eğitim hizmeti veren öğretmenler ve öğretim üyeleri gibi,  vakitlerini ve enerjilerini camiye ve cemaate hasrettikleri içindir!!

Bu vazifenin hakkını vermeye çalışanlara ne mutlu! Aldıkları ücret, bu değerli vazifenin karşılığı olamaz! 

Keşke, anaokulu/ilkokul öğretmenlerinden başlayarak,  imam ve müezzinlere varıncaya kadar bu hizmetleri îfâ edenler, en yüksek vasıflara sahip olsalar da piyasanın en yüksek ücretlerini alabilselerdi... 

Hülâsâ, camiîleri ve cemaatlarini "memur kılınmış" imam ve müezzinlerin sorumluluğuna vermek; daha öncesini bilmem ama, 18. yüzyıldan başlayarak zamanımıza kadar artan nüfus ve ihtiyaçlar dikkate alındığında şarttır!

Bu hizmetlerin "farzı kifâye" kaydıyla yürütülmesi,  artık imkânsızdır!!

Neyzen Semazen

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder